Hediye Eroğlu
Mersin’de Haziran ayında düzenlenecek “CIRCUA 5. Ulusal Çevre ve Sanat Etkinliği” öncesinde ilk buluşma gerçekleşti.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi'nin yürütücülüğünde gerçekleştirilecek etkinliğin ilk ayağında EMO-MMO Mavi Salonunda “Toprak Kirliliği Sorunu” konulu mini bir panel düzenlendi.
Panel kapsamında; Yasemin Ülgen “Ortak Mekan, Ortak Gelecek: Toprak”, Mersin Üniversitesi’nden Doç. Dr. Aydeniz Demir; “Dünyamızı Saran Örtü Olan Toprak” ve Av. Fevzi Özlüer; “Kentsel Toprak İmgesinin Yarattığı Yeni Ekoloji ve Yabancılaşma” konularında konuşmalar yaptılar.
Panelde ilk olarak söz alan Yasemin Ülgen, Haziran ayında düzenlenecek etkinliğin içeriğine dair bilgiler verdi. “Etkinlik ile toprağı masaya yatıracağız” diyen Ülgen, politik ekoloji etrafında etkinliklere imza atılacağını söyledi. “Toprak ortak alanımız ve hepimizin ortak geleceği. Bu ortak geleceği nasıl geliştireceğimizi konuşacağız” diyen Yasemin Ülgen, “+6 Şubat depremlerinin bize öğrettiği çok şey oldu. Bu toplumsal bir afetti. Birlikteliği, yan yana durmayı, paylaşmayı yeniden sorgulattı. Bunlar üzerine bir yılı geçkin zamandır konuşuyoruz. Belki bugün konuşmamız gereken en önemli şey ortaklık, kolektif hareket, dostluk. Yapacağımız etkinliklerde bu sebeple toprak hem mekan hem doğa hem de birlikteliğin temsili olarak karşımıza çıkacak. Konumuz toprak, toprak ile birlikte ortaklık, dostluk, bir aradalık, yan yanalık, yeni örgütlenme biçimleri. Olabilirse fikriniz, yorumunuz, önerileriniz alabiliriz” dedi.
TOPRAK YENİDEN VAR EDİLEMEYEN, ÜRETİLEMEYEN BİR VARLIK!
Daha sonra söz alan MEÜ Çevre Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Aydeniz Demir de sunumunda, çevre ile alakalı konularda genellikle hava ve su ön plana çıkarken, toprağın geri planda kaldığını aktardı.
Toprağın, hava ve su gibi doğal bir kaynak, kısıtlı bir değer olduğunu vurgulayan Demir, “Şuan ki teknolojilerle hala üretilemeyen bir varlık. Onun yerine koyabileceğimiz her hangi bir şey yok. Atıkların emilmesini sağlayan bir filtre mekanizması, mikro ve makro organizmalar için bir yaşam alanı. Madenleri, yer altı su kaynaklarını depolayan bir depo. Ve sosyo ekonomik faaliyetler içinde tarihi, mekansal değerlerimizi gösteren bir unsur.
“TOPRAKTA AZ OLAN ORGANİK MADDELERİ, ANIZ YAKARAK YOK EDİYORUZ”
Ancak topraklarımızın yaklaşık yüzde 80’i organik madde açısından zayıf. Bunu sebebi de daha çok ülkemiz tarım topraklarında yapılan tarım türü ve bitki atıklarını nyani anızın yakılması. Çünkü organik maddeler yok oluyor, topraktaki organik maddeyi anız yakarak kaybetmiş oluyoruz oysa ürün verimliliği ve su tutulması açısından organik madde çok önemli.
Bir diğer sorun tarım alanlarımız ne yazık ki azalıyor. Nüfus artarken tarım alanlarının azalıyor olması çok büyük bir sıkıntı çünkü bununla birlikte tüm dünya olarak gıda krizi ile karşı karşıya kalmış oluyoruz. 1990’da TÜİK verilerine göre 0,76 hektarmış toplam tarım alanı 2021 itibariyle bu rakam 0.28 hektara düşmüş durumda.
Tarımsal üretim yapılan toprak neden azalıyor, verimli tarım arazilerinin tarım dışı kullanılmaya başlanması, rant, sanayileşme isteğiyle verimli tarım arazileri azalıyor.
Çiftçilerin tarım yapmaktan kaçınması da tarım arazilerini azaltıyor. Yine turizm ve madencilik de tarım arazilerini azaltıyor.
TOPRAKTA KİRLİLİK ARTIYOR
Tarım arazileri azalırken bir diğer sorun da kirlilik. Tarım arazilerinin birinci ve ikinci derece olanların kesinlikle sanayi veya imara açılmaması gerekiyor ama buna rağmen yine de tarım arazileri şehirleşme ve sanayiye açılıyor.
Sanayiye açıyoruz ama bir de sanayi ve endüstri atıkları ile topraklarımızın da kirlenmesine neden oluyoruz. Şuan kimse sağlıklı gıdalar tüketemiyor. Besin değerleri düşüyor. Bunların sebebi de topraklarımızın çeşitli atıklarla kirlenmesi. Sanayi atıkları ağır metaller ile toprağın kirlenmesine sebep oluyor. Su, hava ve toprak üçü de temel varlıklarımız. Biri kirlendiğinde hepsi kirleniyor. Dönüşümlü bir kirlilik yaşanıyor.
Kirlilik nedir? O ortamda olmaması gereken şeydir. Daha bilimsel olarak ise ortamın hava, su veya toprak dediğimizde fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin değişmesidir. Toprak, su ve hava kirliliklerinin yüzde 90, 95’i insan kaynaklıdır. Sanayi, atıklar, egzoz gazları, arıtma çamurları, atık su deşarjları, madencilik faaliyetleri, asit maden drenajı, kimyasal gübreler, tarımsal ilaçlar ile kirlilik yaşanıyor” diye konuştu.
“MERSİN’DE NİTRAT KİRLİLİĞİ ÇOK FAZLA”
Mersin’e dair de bilgiler veren Doç. Dr. Aydeniz Demir, “Mersin geneline bakacak olursak kent topraklarında petrol dolum istasyonları var Karaduvar’da çok fazla. Bunlar ciddi anlamda toprağı ve yer altı su kaynaklarını kirlettiğine dair şikayetler, analizler gündeme geliyor. Bunun dışında sanayi tesislerinin bazılarının atıklarını uygun olmayan şekilde depolaması sonucunda meydana gelen bazı sorunlar yaşıyoruz. Topraklarımız zaten ağır metaller ile kirli. Nitrat kirliliğimiz çok fazla. Nitrat topraktan direk yer altı suyuna geçiyor. Yer altı suyunda nitrat bulunma oranı 10PM hatta tarım yapılan bölgelerde bu rakam bile aşılabiliyor.
Denetlemeye gidildiğinde ciddi cezalar yazılıyor işletmelere aslında ama eğer yeterli denetleme yapılırsa.
Toprak kirliliği iklim değişikliğine neden oluyor. İlerleyen zamanlarda toprağın bozulması ve iklim değişikliği ile göçlerin gündeme gelmesi bekleniyor. Türlerin neslinin tüketmesi gibi sonuçlar var. Yaşayan gezegen raporuna göre yaban hayatı popülasyonu önemli oranda azalmış. Toprak kirliliğinin bir diğer sonucu da çölleşme. Toprak kirliliğinin aynı zamanda sosyo ekonomik etkileri de var” diye konuştu.
TOPRAK KİRLİLİĞİNE KARŞI NE YAPILMALI?
Neler yapılabileceğine dair de açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Aydeniz Demir, “Bireysel olarak yapabileceklerimiz var ama toprak kirlenmesine karşı tek başımıza çözüm üretmemiz söz konusu değil. Bunun için hükümetlerin, kurumların, toplulukların yapılması gereken, alması gereken önlemler var. Bunlardan bir kaçı; sürdürülebilir gıda maddeleri tüketmek, geri dönüşüm uygulamalarını yaygınlaştırmak, bilinçsiz gübrelemeyi, kimyasal pestisit kullanımın azaltmak. Sanayi, tarım ve hayvancılık açısından daha çevre dostu teknolojiler geliştirmek. Kentsel planlamalarda yeşil mühendislik uygulamalarını seçmek. Atık yönetim planlarını, atık su ve çamur uygulamalarını geliştirmek. Madencilik tık uygulamalarını iyileştirmek. Ormansızlaşmayı önlemek. Tarım arazilerini yapılaşmaya, şehirleşmeye, sanayiye açmak yerine korumalıyız. Sürdürülebilir arazi, toprak yönetiminin tasarımı uygulanması ve değerlendirilmesine bilim insanı ve STK’ları dahil etmeliyiz. Bunları yapabilirsek gelecek nesillere aktarabileceğimiz bir doğal kaynak bırakabiliriz. Umarım başarılı oluruz” dedi.
BELEDİYELERİN YAPTIĞI REKLAMDAN ÖTEYE GİTMİYOR
Sorularda cevaplayan Ülgen, “Tarımsal faaliyetlere de katkı verseler de bunların reklamdan öteye gitmediği belediyeler daha çok içme suyu ve atık su konusunda çalışıyorlar. Şehirleşmeye bu kadar izin verilmemesi gerekiyor. Mersin’de kocaman kocaman binalar yapılıyor oysa kent verimli tarım toprakları olan bir bir şehir. Mersin’de şehirleşme çok ciddi sıkıntı. Atık yönetimini doğru yapmaları gerekiyor. Böyle fidan dağıtmak ile olacak iş değil. Daha kesin çözümler üretmeleri lazım.
Denetim mekanizmasının, cezanın biraz daha iyi çalışması gerekiyor. Denetim çok önemli, herkesin işini doğru yapması gerekiyor. Burada olan kirliliğin etki alanı çok fazla olabiliyor. Pek dinlemiyorlar ama bilim insanlarını dinlemelerini öneririm” diye konuştu.
“TOPRAĞI, TOPRAK OLMAKTAN ÇIKARTARAK YOK EDİYORUZ”
“Kentsel toprak imgesinin yarattığı yeni ekoloji ve yabancılaşma” söz alan avukat Fevzi Özlüer de, çevre hukuku alanı ile ilgili bilgiler verdi. Özlüer, “Toprak Koruma Kanunu’nun en çok kullanılan düzenlemesinin 1990’dan sonra en çok kullanılan kısmı toprağı, toprak olmaktan çıkarma ile ilgili kısmı oldu. Toprağa dayalı üretim biçimlerinden vazgeçmekle toprağı yitirmeye başladık ve bunu hukuk ve siyaset ile arttırdık” dedi.
FAZLA GELECEK BURADAN SONRYI KULLANMA
“TOPRAKTAN KURTULMAK MUHAFAZAKAR SİYASET AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KAVRAM”
Türkiye’de topraktan kurtulmak muhafazakar siyaset açısından önemli bir kavram. Muhafazakarlığın modernleşmesi adına toprak ile bağların kesilmesi sağlandı. Ortaya çıkan yeni yaşam ile yeni kentsel değerler yaratıldı. Çünkü toprak yoksulluğu, geri kalmışlığı çağrıştırıyor. Özal’ın, Erdoğan hükümetinin 2022’de iktidara gelmesinin en önemli şeyi Anadolu’yu yollarla birleştirme hikayesiydi. 1990’lı yıllardaki perspektif, 2000’lerdeki kentsel dönüşüm, Akkuyu Nükleer Santral, Kanal İstanbul ile hep uygarlık kavramı ortaya konulmaya çalışılıyor. Çünkü ancak bu koşullarda sizi sadece ürüne yönlendirebiliyor. Kapitalistlerin vitrindeki külçe altına yönlendirmesi ile Akkuyu, Kanal İstanbul arasında denklik kurabiliyoruz.
Kusursuz diyebileceğimiz bir altın külçesi olan Boğaz Köprüsü bizi sadece üretim sürecine odaklıyor. Biz toprak ile ilgilenmek istiyorsak işte bu döngünün kendisini görmek zorundayız. Üretim, yönetim, organizasyonu birlikte ele almalıyız. Ekoloji alanındaki sorunlarımıza gerçekçi yanıtlar üretmeliyiz.
“ŞUAN FELEKAT SENARYOSU OLAN HER ŞEYİ YAŞIYORUZ”
Çünkü şuanda biz felaket senaryosu olarak düşündüğümüz şeylerin hepsini birada yaşamaya başladık. Truva’daki gibi bir karanlık çağ yaşanmak zorunda. Ve biz buradaki karanlık çağı yaşıyoruz. İliç’te bir kaza meydana geliyor, koca bir nehre sızıyor, ortada bir cenaze var ve bu cenazeyi bilmeyen bir toplum var. Milyonlarca ton toprak öldürülmüş durumda. İnsanlık tarihinde böyle bir ölümü nasıl kaldıracağını tecrübe etmeyen bir uygarlık var. Biz bu cenazeyi nasıl kaldıracağız? Cenazesini kaldıramamak, bir uygarlığın çöktüğünün işaretidir. Uygarlığın yönü üretimin belirlediği zaman doğrultusunda akmaya devam ediyor. Türkiye’de 20 tane bölgede ömrümüz geçti siyanürle altın madenciliği yapılmaması için. Onlarca kontrolsüz fabrikanın katı atık depolama bölgesi var. Tüm coğrafya Anadolu’nun neredeyse tamamı bütün bir bağışıklık sistemi gibi toplumun bağışıklık sistemini çökertecek zemine kavuşmuş durumda” şeklinde konuştu.