Bilimsel eczacılığın 185. yıldönümü ve 14 Mayıs Eczacılık Günü dolayısıyla Mersin Eczacı Odasınca bir dizi programa imza atıldı. İlk olarak Cumhuriyet Meydanı’nda Atatürk Anıtı’na çelenk bırakan eczacılar daha sonra oda da bir basın açıklaması yaparak sorun ve taleplerine dikkat çektiler.
İLİÇ VE SOMA UNUTULMADI
Mersin Eczacı Odası Yönetim Kurulu Başkanı Aliye Akgül Aydın, ülkemizde 14 Mayıs 1839’da Mekteb-i Tıbbiyeyi Şahanede eczacılık sınıfının açılması ile bilimsel eczacılığın temellerinin atıldığını anımsattı. “1968 yılından bu yana her yıl, aynı coşku ve istekle 14 Mayıs gününü ‘Eczacılık Günü’ olarak kutlamaktayız” diyen Aydın, “En eski ve köklü meslek gruplarından biri olmanın gücüyle, ülkemizin dört bir köşesinde; eczanede, hastanede, kamuda, akademide, ilaç endüstrisinde ve dağıtım kanallarında hizmet veren 50 binden fazla meslektaşımızla insan sağlığına dokunmanın, hastalıklara şifa olmanın gururunu yaşıyoruz.
13 Şubat tarihinde Erzincan ilimizin İliç ilçesindeki altın madeni sahasında meydana gelen elim facia, sağlığın her noktasında yer alan biz eczacılarda derin bir üzüntü ve endişeye sebebiyet verirken, milyonlarca metreküplük siyanürlü toprağın geniş bir alana yayılması ile birlikte oluşturduğu çevre felaketi endişelerimizi artırmıştır. Maden sahasında toprak altında kalan dokuz madencimizden sadece dördünün cansız bedenine faciadan haftalar sonra ulaşılmış olması dahi facianın büyüklüğünü bizlere göstermektedir. Meydana gelen heyelanda vefat eden madencilerimize Allah'tan rahmet yakınlarına başsağlığı dilerken, bu yaşanan faciadan bir ders çıkarılmasını ümit etsek de dün 10. yıldönümü olan Soma faciasından sonra hala yaşanılan bu ihmaller zinciri ümidimizi kırmaktadır. 10 yıl önce Soma maden faciasında yaşamını yitiren madencilerimizi de bir kez daha saygıyla anıyoruz” dedi.
ECZACILAR HER ZAMAN EN ÖNDE
Son yıllarda, gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada birçok felaketle karşı karşıya kalındığına vurgu yapan Başkan Aydın, her toplumsal olayda olduğu gibi yaşanan pandemi ve 6 Şubat depremlerinde de eczacılar olarak ön saflarda mesleklerinin gereğini yerine getirdiklerini söyledi. “6 Şubat depremlerinin hemen ertesinde, bölgedeki depremzede vatandaşlarımızın içme suyuna dahi erişimi yokken, ilaç-eczacılık hizmeti fedakarca emek veren 3500 meslektaşımız ve on binlerce meslektaşımızın dayanışması sayesinde 74 gün boyunca devam etti” diyen Aliye Akgül Aydın, “Covid-19 pandemisinde görev aldığımız her alanda üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirdik. Pandemi var denilerek serbest eczacılarımızın Sosyal Güvenlik Kurumuyla yapması gereken sözleşmeler yenilenmedi. Her zaman halk sağlığını önceleyen yapımızla, karşılığında bir şey beklemeden çalışmaya devam ettik.
Pandeminin bitişinden bu yana 2 yıl geçmiş olmasına rağmen eczanelerle yapılacak sözleşmeler hala eski düzenine döndürülemedi. Bizler Nisan 2024’te 2023 yılında karşıladığımız reçete hizmet bedellerini belirlemek için sözleşme imzaladık. Geriye dönük bu işlemler sebebiyle yapılacak mahsuplaşmalarda devlet eczacıdan alacağını faiziyle tahsil ederken, eczacıya 1 sene öncesindeki haliyle ödeme yapacak.
ECZACI ‘ALACAĞINA ŞAHİN, VERECEĞİNE KARGA’
Tüm bu süreçlerde kamuda fedakarca görevini yerine getiren, her olumsuzlukta stratejik personel olarak görülen kamu eczacılarımız, mesele meslek hakkını vermeye geldiğinde diğer stratejik personele oranla yarı yarıya hatta çok daha az taban ek ödemesi almaktadır.
Sadece birinci basamak sağlık hizmeti değil halkın en yakın sağlık danışmanı rolünü de 185 yıldır bilimin yolundan ayrılmadan; eczanede, hastanede, kamuda, akademide, ilaç endüstrisinde ve dağıtım kanallarında sürdüren biz eczacılar; ‘alacağına şahin, vereceğine karga’ anlayışı ile karşı karşıya bırakılıyoruz.
“İLAÇ YOKLUĞU HALK SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR”
İlaç yoklukları; uzun süredir devam eden, maalesef yetkililer tarafından görmezden gelinen, kronikleşmiş, her geçen gün artarak ve değişkenlik göstererek halk sağlığını tehdit eden bir sorun haline geldi.
İlacın hiç bulunmamasının yanında görmezden gelinen ve yetkililerce; 'ilaç var' denilen en ciddi yokluklardan bir diğeri ise; arz-talep dengesindeki bozulma. Bazı ilaçlarda üretilen miktar, tüketilenin 10 da 1’i seviyesinde. Bu durumda sabah var olan ilaç, öğleden sonra yok olmakta. İlaç kuyruklarından kurtulduk diyen zihniyet; hastaları, ucuz et alabilmek için şafak vaktinde et ve süt kurumlarının önünde sıraya girenler gibi, eczaneler önünde acaba ilacım gelmiş midir diye bekleyen insanlara dönüştürdü.
“YENİ İLAÇLAR GELMİYOR, OLANLAR BULUNMUYOR”
İlaç ve sağlıkta uygulanan yanlış politikalar sonucu; dünyada üretilen yeni ilaçlar ülkemize gelmez oldu. Böylelikle bizler ülkemizde eski moleküller ile çözüm üretmeye çalışırken, Avrupa'da yaşayanlar çoktan sağlığına kavuşmuş oluyor. Geçtiğimiz dönemde sizler ile paylaştığımız; Avrupa'da üretilen yeni moleküllerin %79’u ülkemize gelmezken, son dönemde 4 puanlık bir artış daha oldu ve ülkemize gelmeyen yeni ilaçların oranı % 83’e çıktı. Bizler bırakın yeni ilaçlara ulaşmayı, eskiden tedavide kullanılan ilaçlara bile ulaşamaz olduk. Yakın zamana kadar ülkemize gelen, hastalarımız tarafından tedavilerinde kullanılan, özellikle çok uluslu firmaların, ilaçlarını artık ülkemize getirmiyor olmaları nedeniyle yaşanan yokluk da cabası.
“İLAÇ STRATEJİK BİR ÜRÜNDÜR”
Geçtiğimiz Ocak ayında Dünyanın en büyük 10 ilaç şirketi arasında olan bir firmanın çok kritik tedavilerde kullanılan 14 kalem ilacını Türkiye pazarından çekmiş olması bunun en önemli örneklerinden biridir. Bu 14 kalem ilaç arasında öyle bir ilaç var ki; halk sağlığını korumak adına gece gündüz demeden çalışan, yokluklar arasında hastalarına ilaç tedarik etmek için çabalayan biz eczacıların elini kolunu bağlamış ve ikamesi olmadığı için 20 binden fazla alzheimer-demans hastasının tedavisinin tamamen değişmesine sebep olmuştur.
Tüm bunlara bakıldığında tabloyu yorumlamak çok zor değil; maalesef ülkemizde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'dan sağlığa ayrılan pay %4 civarında iken, ilaca ayrılan pay ise %1’in altında. Bizler betona yatırım yaparken, bu konuda bizden daha da geride olan Kore yirmi beş yıl önce yaptığı yatırımların meyvesini son iki yıldır almaya başladı ve dünyada üretilen her 10 biyo teknolojik ürünün 6’sını artık Kore üretiyor. Tablo belli, yorumu açık; o nedenle çözüm de basit; doğru planlama ve yatırım. Unutmamak gerekir ki; ilaç stratejik bir üründür.
“ŞİDDET ECZACILIĞI NEREDEYSE İMKANSIZ HALE GETİRDİ”
Eczanelerimizde özellikle de nöbet esnasında yaşanılan şiddet olayları eczacılık hizmetlerinin güvenli bir şekilde sunumunu neredeyse imkansız hale getirmiştir. Halka sunduğumuz kesintisiz ve nitelikli ilaç-eczacılık hizmetini sunarken her an şiddete uğrayabileceğimiz endişesi ise sürdürülebilir bir durum değildir.
Sağlıkta şiddet önlenemiyorsa, çevre sağlığı korunamıyorsa, yeni keşfedilmiş tedaviler ülkemize gelmiyor hatta ikamesi olmayan tedaviler, yanlış politikalar sebebiyle kaybediliyorsa, hasta muayenesi iki dakikaya düşürülmüş ise, kişi başı sağlık harcamasının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki oranı OECD ülkeleri sıralamasında en geride kalınıyorsa Türk vatandaşının anayasal sağlık hakkı elinden alınıyor demektir” diye konuştu.
DOLU DOLU KUTLAMA PROGRAMI
Faaliyetlerine dair de bililer veren Başkan Aydın, 14 Mayıs’ı sadece 1 gün değil uzun süreye yayılmış bir programla adeta bir bayram coşkusuyla kutladıklarını belirti. 4 Mayıs itibariyle başlayan sportif, sosyal ve mesleki etkinlikleri Mersin Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ile birlikte gerçekleştirdikleri programla bitirdiklerini söyleyen Başkanı Aliye Akgül Aydın, bu süreçte, ulusal boyutta düzenlenen ve 165 yarışmacının katıldığı 16. geleneksel satranç turnuvası, tenis ve tavla turnuvasının yanı sıra toplumda ilaç/eczacılık alanında gerekli farkındalığı yaratmak, yüzlerce insana ulaşarak belirli konularda halkı bilinçlendirmek amacıyla Eczacılarla Sohbet Gün’nü 13.'sünü bu sene "Bağırsak Sağlığı ve Probiyotikler" konusu ile 4 Mayıs'ta Mersin Marina'da gerçekleştirdiklerini anımsattı.