Haber Merkezi
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından yılsonunda düzenlenen Mersin Ekonomi Zirvesi ile Türkiye ve dünya ekonomisi değerlendirilip iş dünyasına 2024 yılı ekonomik beklentileri aktarıldı. Moderatörlüğünü Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Esen’in yaptığı zirvenin konuşmacıları İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ege Yazgan, Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ile Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu oldu.
“ARTIK YATIRIMLARIN TAMAMLANMASINI BEKLİYORUZ”
Zirvenin açılışında konuşan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Sefa Çakır, Mersin’in ekonomik anlamda çok kimlikli, çok sektörlü bir kent olduğunu söyledi. Bu sektörlerin zorlamayla değil, var olan potansiyelin etkin kullanımıyla büyüyüp katmadeğer yarattığına dikkat çeken Çakır, ardından kentin tarımdan sanayiye turizmden lojistiğe dış ticarete kadar güçlü olduğu sektörlerin özelliklerini aktardı. Lojistikte Türkiye’nin en büyük ikinci limanı ile en büyük ikinci kara filosuna sahip olan Mersin’in bu alandaki gücünü artırmak, Türkiye ekonomisine daha çok katkı sunmak adına Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın artık açılmasını beklediklerini vurgulayan Çakır, Çeşmeli otoyolunun Taşucu’na bağlanmasını, Orta Anadolu Bağlantısı olan Sartavul’un Silifke’ye inmesini beklediklerini söyledi.
“SEKA ÖZELLEŞTİ CİDDİ BİR EKONOMİ OLUŞACAK”
SEKA Limanı’nın özelleştiğini de hatırlatan Çakır, orada da tarım, turizm ve sanayinin gelişeceğini ve ciddi bir ekonomi oluşacağını vurguladı. “Dahası, Orta Anadolu’nun o bölgeyi çıkış olarak kullanma imkanı var” diyen Çakır, “Mersin olarak deniz ticaretinin kesiştiği bir nokta, uluslararası bir dış ticaret merkezi olma yolunda ilerliyoruz. Artık, Mersin Ana Konteyner Limanı’nın yapılması zaruret haline gelmiştir. Mersin adına somut sonuç bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
“TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN MERSİN BÜYÜYOR”
Sıkıntılı geçen bir 2023 yılına rağmen Mersin ihracatının 8 milyar doları bulduğunu ve bu rakam ile Türkiye’de yedinci il konumunda bulunduğunu belirten Çakır, “Mersin olarak toplam dış ticaretimiz 20 milyar doları buldu” dedi. Üreten, ihracat yapan, vergisini ödeyen bir kent olarak son yıllarda aldığı yoğun göçle, bekleyen yatırımlarıyla Türkiye’nin gelir dağılımında ise hiç de iyi bir yerde olmadıklarını kaydeden Çakır, Türkiye’nin yükünü sırtlayan bir Mersin olarak vermede yukarıda ama almada çok aşağılardayız. Yine de Mersin iş dünyası olarak aldığından fazlasını ülkesine veren bir kent olmanın onurunu yaşıyoruz” değerlendirmesini yaptı.
“TÜRKİYE; İSTİKRAR VE PLANLAMA BEKLİYOR”
Türk iş dünyasının ve ekonominin 2024’ten beklentilerine de değinen Çakır, Türkiye’nin istikrar ve planlama beklediğini söyledi. Özellikle bölgesel planlamalara yerel dinamiklerin dahil edilmesini istediklerini ifade eden Çakır, “Siyasette uzlaşma istiyor. Ekonomimiz kaliteli büyüme için, gelişmiş dünya normlarında bir hukuk sistemi istiyor, şeffaflık istiyor. Ekonomi, kredi bağımlılığından kurtulmak istiyor. Bunlar, gelecek planlarımızı yapmak için elzem konulardır” dedi. Sorunlar konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirten Çakır, esas sorunun ise bunları çözme yöntemi ve metotlarını doğru tespit konusunda yaşandığına dikkat çekti. Bu noktada akıllardaki soruların yanıtlanmasında düzenlenen zirvenin önemli rol oynayacağını vurgulayan Çakır, zirveye katkı sunanlara teşekkür etti.
“SABREDİP BEDEL ÖDEMEDEN SONUÇ ALINMAZ”
Mevcut durumu değerlendirip 2024 yılı tahminlerini aktaran İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ege Yazgan, sıkılaşma politikalarının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekerek sabredip bedel ödemeden ekonomide sonuç almanın mümkün olmayacağını söyledi. Sözlerine 2018’den bu yana yaşananlar sonrası Türkiye ve dünya ekonomisinin bu noktaya nasıl geldiğini özetleyerek başlayan Yazgan, mevcut durumda yüksek enflasyonla mücadele edildiğini, bu mücadelenin Türkiye adına faiz artırımlarıyla tek başına mümkün olamayacağını belirtti. “Belki küçülmeye gideceksiniz, belki üretmeye öncelik vereceksiniz ama bu tedbirlerin de bir anda sonuç vermesini beklemeyeceksiniz” diyen Yazgan, “Üretelim demeyle bir anda üretim olmuyor. Ya da yüksek teknolojiye geçip verimi artıralım deseniz yarına yüksek teknolojiye geçemiyorsunuz. Bu nedenle doğru politikalar koyup sabretmeyi bilmeliyiz. Önce sabredip bir bedel ödenecek belki sonra iş yoluna konur. Bir türlü bedel ödenmeden düze çıkılamayacağını kabul edemiyoruz” değerlendirmesini yaptı.
Yüksek enflasyonun reel sonuçlarının şirketlerin büyük bölümünün de halkın da tam olarak farkında olmadığını belirten Yazgan, yapılması gerekenleri şöyle özetledi:
“Önce kaçınılmaz olarak enflasyon düşmeli. Dünyanın hiçbir yerinde enflasyon para arzı artırılarak düşürülmemiştir. Parayı basıp üretimi hareketlendiremeyiz. Enflasyon talep fazlası göstergesidir. Kolaya kaçıp faiz düşürerek de enflasyon düşmez. Faiz düşüyor insanlar krediye ulaşıyor üretim yapmak yerine araba ev almayı tercih ediyor. Fiyatlar yine artıyor. Ciddi para politikaları uygulamalısınız. Seçimden sonra sıkılaşmanın artacağını öngörüyorum. Ama Türkiye’yi resesyona götürmeyelim de isteniyor. Bazı verimsiz firmalar ortadan kalkmadan sonuç olmaz. Acı reçete olması kaçınılmaz. 2024’te dışarıdan para almaya devam etmeye mecburuz. Para gelmezse kolay kolay sorun çözülmez. Esas olarak sorunu kolay yoldan para ile değil üretim ve verimi artırarak çözmeye odaklanmalıyız ki bu da sabır istiyor.”
“ENFLASYONU HIZLA DÜŞÜRMELİYİZ”
Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da yaşanan ekonomik gelişmeleri özetlemesi sonrasında uygulanan mevcut politikaları değerlendirdi. Dünyada uygulanan yüksek faiz oranlarıyla resesyona girilmeden görece yüksek olan enflasyonun düşme eğilimine döndüğünü hatırlatan Aslanoğlu, “Dünyada bu kadar sıkılaşmaya rağmen resesyon olmuyor, enflasyon iniyorsa bunun arkasındaki nedenleri iyi anlamalıyız. Benim gördüğüm teknolojik gelişmeler üretimde birim maliyetlerini çok daha aşağı indirip enflasyona yol açan unsurları bastırıyorlar” dedi. Türkiye’de ise çok daha büyük bir enflasyon yaşandığını kaydeden Aslanoğlu, tüm iş dünyasının yüksek maliyetlerle karşılaşıp rekabet gücünün azaldığını söyledi. “Enflasyonu hızla aşağı çekmeliyiz yoksa rakipler çok daha büyük rekabet gücüyle karşımıza gelir” değerlendirmesini yapan Aslanoğlu şöyle konuştu:
“İzlenen politika enflasyon açısından doğru yöne kırıldı. Eninde sonunda değişmesi gerekiyordu bu sağlandı. Şimdi bu politika sürecek mi bunu konuşuyoruz ama bu politikaları desteklemesi gereken yapısal reformlar da gerekli. Bugün Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımlardan fazla bizim şirketlerimiz dışarıya doğrudan yatırım yapıyor. Gençlerimiz, iş gücümüz dışarıya gidiyor. Neden sermaye ve işgücü dışarı gidiyor bunu iyi tespit edip tersine çevirmeliyiz.”
İzlenen politikalarla kredi talebinin kesildiğini ancak mevduat faizlerinin yeterince cazip noktaya gelmemesi nedeniyle tüketimin tam olarak kesilmediğini aktaran Aslanoğlu, “Türkiye gelecek yılın ilk 5 ayı enflasyon, kalan 7 ayı dezenflasyon yaşayacak. Merkez Bankası talebi kesmek için her türlü çabayı gösterecek. Yılın üçüncü çeyreğinde daralmayı daha fazla hissedeceğiz. İç talep kısılacak. 10 sektör varsa beşi zorlanacak, Türk ekonomisi esnek maliye politikalarına ihtiyaç duyuyor” değerlendirmesini yaptı.
“ÖNCELİĞİMİZ VERİMİ ARTIRMAK OLMALI”
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu tüm dünyanın bir ateş üzerinde durduğunu her yerde savaşlar sıkıntılar yaşandığını söyledi. “Eskiden sermaye o ülkede potansiyel olunca giderdi artık sizin jeopolitik duruşunuza bağlı olarak sermaye akışı değişiyor” diyen Uzunoğlu, Türkiye’nin dışarıdan para akışı için hangi noktada konumlanması gerektiğine karar vermesi gerektiğini vurguladı. Ardından enflasyonu değerlendiren Uzunoğlu, Türkiye’deki enflasyon artışının kura bağlı olduğunu belirterek bu nedenle enflasyonun bilinçli tercih edildiğini söyledi. Ardından enflasyonu çözmek için faiz yükseltildiğini ancak arzda ciddi sorun varken bunun da tek başına yeterli gelmeyeceğini kaydeden Uzunoğlu, “Sakın kredi almayın ithalat yapmayın deniyor ama ihracatımız, üretimimiz ithalata dayalı. Bu sefer yeterli üretim olmayınca işçi boşa çıkıyor ama sonra işçi bulamam diye işveren işçiyi de işten çıkaramıyor ve üretim maliyeti artıyor. Önceliğimiz verimi artırmak olmalı. Verimi hiç tartışmıyoruz. Bunu konuşmalıyız” dedi.
Ülkedeki gelir dağılımının ciddi ölçüde bozulduğuna da dikkat çekerek toplumun yüzde 80’inin sıkıntıda olup yüzde 20’sinin zenginleştiğine değinen Uzunoğlu, bu nedenle çözüme yönelik geliştirilecek para politikalarında gelir dağılımının göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı.