Liyakat yoksa ölüm var! | SONSÖZ MERSİN
     
 
 
 
 
 

Liyakat yoksa ölüm var!



 

HEDİYE EROĞLU

 

Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) çatısı altında faaliyet gösteren İnşaat Mühendisleri, Mimarlar, Şehir Plancıları ve Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi yöneticileri, Türkiye’yi yıkıp geçen depremleri ve etkilerini masaya yatırdı.

Uzmanlar katıldıkları bir televizyon programında Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu gerçeğine dikkat çekerek, bilim ile inatlaşmadan, işi ehline vererek, liyakatla sağlıklı şehirler kurulması için çağrı yaptılar. 

 

“DEPREM OLACAĞINI BİLİYORUZ, HAZIRLIKLI OLMAMIZ GEREKİYORDU”

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Mersin Şube Başkanı Gülçin Barbaros Ak, ülkenin çok acı bir tablo ile karşı karşıya kaldığını söyleyerek “Evet biz deprem ülkesiyiz ve bu depremi yaşayacağımızı da aslında biliyorduk. Bu yeni bir şey mi, değil. Yer bilimcilerimiz çok güzel çalışmalarla sayısallaştırdılar, verileri ortaya koydular. Ulaşılabilir hale getirdiler ve bu verilerle aslında bizim Türkiye’de Bina Deprem Yönetmeliğimiz oluşturuldu. Yönetmeliğin oluşturulduğu aşamalarda hep bu verileri kullandık.

Hatay bölgesi için konuşmak gerekirse Bizanslı yıllara kadar 500’lü yıllara kadar gidebiliriz, bölgedeki depremlerin tekrar eden periyotlarla oluştuğunu biliyoruz. Bu nedenle buna hazırlıklı olmamız gerekiyordu. Şuan açıklanan yıkılması gereken bina sayısı bile hala bizim bu sürece hazırlıklı olmadığımızı gösteriyor.

 

“MÜHENDİSLİK YOKSA YIKIM VAR”

Yapı üretim süreci halka zincirinden oluşuyor. Bu halkların başında proje, uygulama ve uygulamanın denetimi geliyor. Bu süreçlerden biri bile kusurlu olursa maalesef bu sonuçlara ulaşıyoruz. Aslında biz bu binaları mühendislik hizmeti almamış olarak kabul ediyoruz. Açık açık söyleyebiliriz, çok net ifade edebiliriz; şuan yıkılan binalarımız arasında mühendislik hizmeti almamış binalarımız da var.

Ama 2018’de gündeme gelen imar affından yararlananlarda var. Bu yüzden bunların hepsi her ne kadar yeni binalarda yıkılmış da olsa hepsi bu zincirin ürünü. Bunların hepsi birbiri ile bağlantılı.

Acaba imar afları neden oluşturuldu? İmar afları; ruhsatı olmayan binalar, vatandaşlara konut ihtiyacı sağlama amacından ziyade ruhsat almış binaların tasarımlarını değiştirilmiş hallerini kapsadığı için çok tehlikeli bir boyuta sürükledi ülkeyi.

 

“MÜTEAHHİTLERİN HER MESLEK GRUBUNDAN OLABİLDİĞİ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ”

Biz bir hata yaparsak binlerce cana mal oluyor. Biz hata yapmamak üzerine eğitim alıyoruz. Ama maalesef müteahhitlerin her meslek grubundan olabildiği bir dönemden geçiyoruz. İşi bilene yaptırmadığımız için bu sonuçlar meydana geliyor. Suçluları çok uzakta aramamalıyız. Her meslek alanından bir kişiye bir bina yaptırmak isterseniz, ameliyata da her meslekten birini alabilirsiniz. Her işin erbabına teslim edilmesi gerekiyor. Bizim ülkemizde ki müteahhitlerin sayısının Avrupa’ya kıyasla ne kadar fazla olduğuna bir bakmalıyız. Müteahhitlik belgesinin hangi koşullarda verildiğini biliyoruz. İnşaatlardın iş bilenlere yaptırılmadığı için bu sonuçlara katlanmak zorunda kalıyoruz” diye konuştu.

 

“YAPI DENETİMİNDE ŞİDDETE MARUZ KALIYORUZ”

Yapı denetimine de değinen Gülçin Barbaros Ak, Marmara Depreminin ülkede milat kabul edildiğini anımsatarak, “Zamanın iktidarı denetim sistemi oluşturmak istedi. Bu sistem 2001’de yürürlüğe girdi ki dönemine göre mükemmeldi. Ama bir ilave yapıldı ve yapı denetim sektöründe mühendislerin eğitimine olanak tanındı. Biz mühendisler olarak böyle bir yönetmeliğe görünce çok mutlu olduk. Birkaç yıl çalıştı ama gelen baskı ile bu yönetmelik kaldırıldı ve şuan ki mevcut yapı denetim sistemi getirildi. Kervan yolda dizilir anlayışı ile yapı denetim sisteminde çalışanlar, şirketler işverenleri olan müteahhitleri tarafından seçilebiliyordu. Şimdi ise bu durum havuz sistemi ile oluşuyor. Ama işini yapanlar şantiyelerde şiddete dahi maruz kalabiliyor” dedi.  

 

“DEPREM OLACAĞINI GÖRÜYORUZ”

Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi Uğur İnce de, deprem olan kentleri 3 gruba ayırarak, “Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya üçgeni birinci bölge, Gaziantep ve Kilis ikinci bölge, Osmaniye, adana ve Antakya da üçüncü bölge olarak ele alınmalı. Depremlerin tarihsel boyutuna baktığımız zaman buralarda tüm meslektaşlarımızın kullandığı Türkiye deprem fay hattı haritası vardır, onu tüm plan açıklamalarında, teknik raporlarda görürsünüz. Bu haritaya bakarak depremlerin tarihsel sürecini de incelediğiniz zaman milattan önce de o bölgelerde deprem olduğunu, günümüzde de olduğunu ve gelecekte de olacağını görebiliyoruz.

 

“KENTLERİN YER SEÇİMİNİ TAYİN EDEN KİŞİLER NE KADAR BİLGİ BİRİKİME SAHİP?”

Peki biz imar planlarında depremlerle ilgili nasıl hazırlık yapıyoruz? 1999 depreminden daha sonra daha önce gözle yapılan jeolojik çalışmalar şimdi imar planları için gözlemsel değil, sondaj ile yapılıyor. Yani işi kitabına uyduruyoruz. Ama yer seçimine geldiğimiz zaman maalesef ki kendimize öz eleştiri yapmak zorundayız, kentlerin yer seçimini tayin eden kişiler ne kadar bilgi birikime sahip. Bizler; nüfus yoğunluklarını, jeolojik etütleri, kentsel çalışma alanlarını çıkartıyor, bölgelemeleri buluyoruz. Aslında teknik olan insanlar sadece hazırlık aşamasında ama karar vericilere baktığımız zaman örneğin imar  barışı yapılıyor ve bir çok kentte inşaat fazlalıkları oluyor. Bunun sonucu olarak 5 katlı temel yapılmış, 7 kat çıkılmış gibi binalar görüyorsunuz. Bunun sonuç ürünü olarak insanlar kendi hafızalarında yaşadıklarını meşrulaştırmak için imar planlarını bir yöntem olarak seçiyorlar. Zemin + 6 kat yapıldıktan sonra belediye de meclis kararı alınıp, zemin + 9 kata ruhsat verilebiliyor. İnsanlar çok mutlu oluyor. Biz işimizi çözdük’ diyorlar. Ama aslında işinizi çözemediniz, bunlar bize çok acı tablo olarak geldi.

 

“KENTLERİMİZİ SAĞLIKLI KENTLERE DÖNÜŞTÜRMEK ZORUNDAYIZ”

1960, 1970, 1980 ve 1990’ı da buna dahil edebiliriz, dönüşümü yapılan kentlerde pek bir sorun göremedik. Mesela Gaziantep merkezde bir çok kentsel dönüşüm projesi yapılmış, iyi ki de yapılmış, o projeler yapılmasaydı Adıyaman, Malatya gibi acı tabloları görürdük. 3 yıl önce Elazığ depremi yaşandı ve çok ciddi can kayıpları yaşandı. Şimdi bakıyoruz o can kayıplarından sonra deprem bölgesinde yine sarsıntılar oluyor ve o depreme istinaden yapılan yapılarda da çok hatalar oluyor. Ya yapılar enkaza dönüşüyor ya da ağrı hasar alıyor. Biz Kentlerimizi sağlıklı kentlere dönüştürmek zorundayız ama bunları yaparken kanun ve yönetmeliklerin değiştirilmesi gerekiyor.

 

“BİLİMLE YAPILMAYAN İMAR PLANLARININ SONUCU BUGÜN İLE AYNI OLACAK”

Bilimle, ilimle inatlaşma olmaz. Bir imar planı hazırlandığı zaman jeolojik etütler orayı yerleşilebilir alan göstermiyor ise bunda diretmemek lazım. Bunları diretmeyecek kişilerde yerelde plan onama yetkisine sahip kişi ve kurumlardır. Yani kimlerdir bunlar; Çevre Şehircilik Bakanlığ,ı Büyükşehirlerde Büyükşehir ilçelerde ilçe belediyeleri. Belediyelerde görev bizlerin seçtiği kişilerin bilimle inatlaşması olmasın. Biz TMMOB bünyesindeki odalar olarak ilimle, sentezle insanlara yerleşim alanları da yaratırız. Ama bizim yarattığımız alanlar kişisel çıkarlar uğruna, ‘kent bu yöne değil şu yöne gelişsin’ kararını bilim insanları değil de başkaları verdiğinde, bu düzen, anlayış değişmediği takdirde bilimle yapılmayan imar planlarının sonucu da bugün ile aynı olacak” diye konuştu.

 

“ÖLMEYECEĞİMİZ BİNALAR YAPILABİLİYOR”

Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı Ünal Şahin, “Maalesef kamudan özel sektörü herkesin yaptığı binalar yıkılıyor ya da parçalanıyor. Bazı müteahhitleri desteklemek veya yermekten ziyade sonuçta yapıları da yer seçimlerini de belli bir takım bilimsel ilkelere göre oluşturmak lazım. Bir binanın depremsel süreçte nasıl olması gerektiğini biz bilim insanları biliyoruz fakat kanun koyucular bunları yasalara yansıtmıyorlar.

Örneğin şehrimizde 52 katlı bir bina var bunu uzmanlar Maraş’a, Hatay’a koyun yıkılmaz diyorlar. Ölmeyeceğimiz binalar yapılabiliyor. Kanun koyucular bu yapıların olması ile ilgili çok fazla kaygı taşımıyorlar. 

 

MERSİN’DE YÜKSEK KATLI BİNALARDAN VAZGEÇİLİYOR

Kentte şuanda tüm yüksek yapıların tamamı 6-8 kata dönüşüyor. Büyük yatırımcılar hepsi kesintisiz gerekçesiz villalara dönüşüyor. Keşke bunları önce yapabilseydik. Kentte yüksek yapı yapma modası, yarışı vardı artık bu son buldu. Unutulacak bir süreç değil oldukça kederli ve kasvetli dönemler yaşıyoruz. Bina yapımı ile ilgili yönetmeliklere yansıyacağını umuyoruz ki biz de takipçisi olacağız.

Burada yaşanan deprem çok sıkıntılı bir özelliği olan bir depremdi. Normalde Japonya’da veya başka ülkelerde yerin 100 km altında depremler olurken bizde 5 km altında gerçekleşmesi yıkıcı etkiye neden oldu. 

Ama kanun koyucularda doru beyanlar yapmıyorlar. Binaların yüzde 99’unun 1999 depremi öncesi olduğu söyleniyor ama bu gerçek değil. Önemli olan yörenin depremsel etkisi bilinerek, yıkılmayacak tasarım sürecinin oluşturulması.

Rant amaçlı kurgularla sorunların çözülmeyeceği açık, vicdan gerekiyor. Bunun mümkün olmamasını sağlayan insanlar neden var? Ölümcül yapılara maruz kalmamamız mümkünken neden maruz kalıyoruz? Bu sonucu bağırarak, çağırarak söylememiz, liyakatlı insanların ülkeye yönetmesi gerekiyor. Yönetemeyenlerin istifa etmesi gerekiyor” dedi.

 

DEPREM MARAŞ’TA OLDU, EN BÜYÜK YIKIM HATAY’DA OLDU

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Mersin Şube Başkanı Sinan Can da tarihsel bir sürecin yaşandığını söyleyerek, meseleye hangi yönüyle bakılırsa bakılsın kötüye giden, anılar ve veriler ortaya konan bir durum yaşandığını aktardı. “Yaklaşık bin km ve 13,5 milyona yakın insanı etkileyen bir durumla karşı karşıyayız” diyen Can, “10 ilde 5 bine yakın bina yıkıma uğramış. Bu yıkımlardan en fazlası Hatay’da. Deprem Maraş’ta olmasına rağmen yıkımın Hatay’da olması çok önemli bir veri. Binlerce konut için ise hasar raporu verilmiş durumda ki bakanlık 61 binanın hemen yıkılması gerektiğini söylüyor.

 

“ŞUANDA DEPREM BÖLGESİ ÇEVRE SAĞLIĞI SORUNLARI İLE KARŞI KARŞIYA”

Doğaya ne kadar müdahale edersek, doğanın da kendi öcünü o kadar aldığını görüyoruz. Bunu iklim değişikliği, sel, doğal afetlerle değil işte bunun gibi depremlerle de görüyoruz. Tabiî ki kentler kendilerini yeniden var edecektir ama burada en önemli noktada her şey bir kenara itildikten sonra çevre, deprem ve insanlar üçgenini yeniden kurmaktır. Biraz ortam sakinleştikten sonra çevresel sorunlarla karşı karşıya gelinecektir.

Enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken ortaya çıkan hafriyat atıklarını nerede nasıl değerlendirileceği de oldukça önemli.

Kentleşmenin nasıl gerçekleşeceği olgusu da çok önemli. Kentleşme verilerini bir arada değerlendirmeliyiz. Şuanda deprem bölgesi çevre sağlığı sorunları ile karşı karşıya. Bu hem toprak, hem su hem de hava verileri ile ilişkili bir durum. Atıkların bertaraf edilme yöntemleri daha sonra sorun olarak nasıl karşımıza çıkacağı önemli bir konu. Örneğin Türkiye’de asbest veri tabanı yok. Hangi bina da ne kadar asbest kullanıldığını bilmiyoruz.

Günlük ortalama bir bireyin suya ihtiyacı 5 litre civarındadır. Bölgede şuan temiz suya erişim oldukça sıkıntılı. Salgın hastalıkların başlangıcı kökeni, yetersiz su kaynakları ve kanalizasyon atıklarının doğaya doğrudan verilmesidir.

Deprem bize altyapı yatırımlarının önemini bir kez daha gösterdi. Örneğin Hatay’da Maraş’ta kanalizasyon içme suyuna karıştı” ifadelerini kullandı.

   
   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

  SOZ SÖZ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  SON SÖZ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 


  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER


 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
sonsozmersin.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA