31 farklı doğal afet arasında en kritik afet olarak tanımlanan kuraklığın Türkiye’deki gidişatı endişe yaratırken Mersin’de bu durumdan payına düşeni fazlasıyla alıyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan Haziran Ayı Alansal Yağış Raporu’na göre, Türkiye genelinde Haziran ayı yağışı 37.1 mm ile 1981-2010 yılları arası yağış normaline göre yüzde 21 artış, 2020 yılı haziran ayı yağışına göre ise yüzde 6 azalış gösterdi. Rapora göre yağışlar Mersin’de mevsim normallerine göre yüzde 80 azalış gösterdi.
Bilim insanlarının doğanın gizli tehlikesi dediği kuraklık sorununun 2021 yılında dünyada ve Türkiye'de artık daha yakın bir tehdit haline geldiği her alanda derinden hissedilirken, ne yapılması gerektiği soruları gündemdeki yerini üst sıralara taşıyor.
KURAKLIK VE BİTKİ DESENİ
Mersin’de bu soruya yanıt veren isim Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Necmi Birim oldu. “Kuraklık ve bitki deseni” ile ilgili açıklamalarda bulunan Birim, insan kaynaklı küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucu, sıcak hava dalgalarının ve aşırı hava olaylarının sıklığının dikkat çekici olduğunu belirtti.
“Küresel iklim değişikliği, insanoğlunun fosil yakıt tüketimi, endüstriyel üretim ve tarımsal üretim sonucu atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın meydana getirdiği değişiklikleri içerir” diyen Birim, bu değişikliklerin; kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum gibi meteorolojik olaylarda artış belirtileriyle kendini gösterdiğini vurguladı.
SICAK HAVA CANLILAR İÇİN HAYATİ TEHDİT
Normal şartlarda soğuk veya ılıman olduğu bilinen bölgelerde sıcak hava dalgalarının görülmedik düzeyde yükselmesinin başta insan olmak üzere tüm canlıların hayatını tehdit ettiğinin altını çizen Başkan Birim, “Ülkemizde geniş bir alanda görülen Meteorolojik Kuraklığın yanı sıra Akdeniz bölgemizde %75-80 azalan yıllık yağış miktarı canlıların biyolojik aktivitelerini engellemektedir. Bitkiler büyüme ve gelişme süreçlerin de yeterli suyu(nemi) bulamazlarsa orada Tarımsal Kuraklıktan bahsedebiliriz. Çok uzun süre yağış alınamazsa kritik bir dönem olan Hidrolojik Kuraklık yaşanabilir buda beraberinde ekonomik, çevresel istenmeyen sonuçlarla karşılaşmamızı sağlayabilir” dedi.
“KURAKLIĞA DAYANIKLI TÜRLER GELİŞTİREREK, EKİMİ YAYGINLAŞTIRMALIYIZ”
“Peki ne yapmalıyız?” sorusuna Nemci Birim’in yanıtı, öncelikle; kuraklığa dayanıklı türleri geliştirerek ve ekimini yaygınlaştırma önerisi oldu.
Kuraklığa karşı alınabilecek önemli önlemler kapsamında toprağın su tutma kapasitesini yükseltmek için çeşitli yollarla toprakta organik madde birikimini artırmak gerektiğini de söyleyen Birim, “Böylece daha az sulama suyu kullanarak istenen düzeyde verim elde etmek mümkün olabilecektir. Ayrıca toprak yüzeyini kapatarak rutubeti toprakta daha uzun süre tutan yayvan bitkileri olabildiğince tercih etmek, suyun daha tasarruflu kullanımına katkı verecektir.
“MEVCUT SULAMA SUYUNU KORUMALIYIZ”
Mevcut sulama sularının miktar ve kalitesinin korunması için; suyun havza ve göletlerde toplanarak tutulması, daha iyi sulama kanalları tesis ederek sızıntı ve buharlaşmanın azaltılması ve sularda kirlenme ve bozulmanın engellenmesi uygulamalarını artırmak ve yaygınlaştırmak gerekir. Aşırı kullanım dolayısıyla giderek azalan yeraltı sularının yönetiminin iyileştirilerek kullanımını sınırlandırmak da hayati bir öneme sahiptir. Yağmur sularının depolanarak sulama dahil farklı kullanımlara sunulması, su hasadı olarak isimlendirilmektedir. Biriktirildiği yere ve kullanım türüne göre farklı yöntemlerle yapılabilen su hasadının yaygınlaştırılması çok önemlidir. İçme, temizlik, endüstri, enerji gibi rakip su kullanımlarıyla suyun tüketilmesi, bozulması ve kalitesinin düşürülmesi; tarımsal sulama kaynaklarının azalmasına ve kirlenmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla bu noktada döngüsel su yönetimi önemli bir çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
“TOPRAĞI VE SUYU AKILLICA KULLANMAMIZ LAZIM”
Toprağı ve suyu akıllıca kullanmamız lazım. Yetkili kamu kurumlarının acilen havza bazlı planlama çalışmalarına başlaması, çok su tüketen bitkiler yerine az su tüketen yeni bitkilerin ikame edilmesi gerekmektedir. Hangi bölgede hangi bitkinin ekileceğini, ne kadarlık bir alanda ekileceğini iç piyasa tüketiminin ve ihracat rakamlarının son 10 yılını baz alarak planlamak gerekir. Ülkenin sahip olduğu su rezervinin %80 i tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Üstü açık kanaletler yerine kapalı sistem borularla nihai noktaya taşınması ve tasarruflu basınçlı sulama sistemleri (Damla Sulama,Yağmurlama,Mini spring vs.)ile bitkilerin sulanması gerekmektedir. Vahşi sulama ile yetiştirilen sebze ve meyvelerin hızlıca damlama veya yağmurlama sistemlerine geçişi zorunlu olmalıdır. Aşırı su tüketimi olan ve vahşi sulama ile sulanan Mısır ve Soya bitkisinin damlama veya yağmurlama sulama sistemine geçişi teşvik edilmelidir. Ayrıca ikinci ekilişleri de yasaklanmalıdır.
“DSİ GÜÇLENDİRİLMELİ, TOPRAK SU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YENİDEN AÇILMALI”
Artan nüfusa bağlı olarak su talebi gün geçtikçe artmaktadır. Bu nedenle su kaynakları yönetimi giderek önem kazanmaktadır. Tüm dünyada ve Türkiye’de tarım su kaynaklarının en fazla kullanıldığı sektördür. Buna göre su kaynakları yönetiminde başarı sağlanması tarımda suyun etkin yönetimine bağlıdır. Sulama suyunun doğru bir biçimde yönetilebilmesi, sulu tarım uygulanan alanlarda arazi toplulaştırması, sulama ve drenaj gibi tarımsal alt yapı tesislerinin inşa edilmesi ve bu sistemlerinin doğru bir biçimde işletilmesi ile mümkündür. Bu anlamda DSİ Genel Müdürlüğünün güçlendirilmesi, daha önce başarılı çalışmalara imza atmış Toprak Su Genel Müdürlüğünün Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde tekrar açılması önem arz etmektedir” şeklinde konuştu.