İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ | SONSÖZ MERSİN
     
 
 
 
 
 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ



 

Haber Merkezi

 

Hükümetin bir gecede çekildiği İstanbul Sözleşmesi için mücadelesini sokaklarda kesintisiz sürdüren Mersin Kadın Platformu, iktidarın geri adım atması için halkı, bu haklı mücadeleye destek olmaya bekliyor.

Mersin Kadın Platformu’nun önde gelen simlerinden Canan Yüce, MERCAN TV’de yayınlanan Aka Plan Programı’na konuk olarak, çalışmalarını anlattı.

 

SÖZLEŞMENİN HUKUKİ SORUMLULUĞU VAR

SORU: Fesih kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

C.YÜCE: 2004’dem buyana kadın hareketlerinin gündeminde olan ve 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin aslında tam ismi; Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. Sözleşme Avrupa Konseyi tarafından desteklenmektedir ve hukuki bağlayıcıları var.

Sözleşmeye 247 milletvekilinden 246’sı imza attı. TBMM’de kabul edildi ve biz çok umutlandık. Sözleşmeyi ilk imzalayanlardan biri Türkiye oldu. Bu sözleşme bizim açımızda ülkemize mal olmuş ilelebet İstanbul Sözleşmesi olarak kalacak bir çalışmadır.

Uygulansın dememizin sebebi de budur. İstanbul Sözleşmesi evet bizim gündemimizdeydi çünkü Türkiye’de maalesef kadına şiddet hiçbir zaman azalmadı tam tersi artarak devam etti. Mahkemelerde takip ettiğimiz davalarda gördük ki katiller, kadına şiddet uygulayan erkekler tam tersi ödüllendirilmekte. Çoğu davada haksız tahrik indirim almakta, hiç tutuklanmadan salıverilmekteler.

 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

SORU: İstanbul Sözleşmesi’nin kapsamı nedir?

C. YÜCE: İstanbul Sözleşmesini toplumun çoğu kesimi biliyor ama hala yanlış söylemler var. İstanbul Sözleşmesinin beş temel ilkesi var. Birinci ilke kadına şiddetin özellikle ev içi şiddetin önlenmesidir. Kadına şiddete karşı 6284 sayılı kanundan farklı olarak sözleşme, ekonomik şiddetti de kapsamaktadır. Evet, fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet vardı ama ekonomik şiddet İstanbul Sözleşmesiyle birlikte kabul gördü. Bu bizim kadın hareketlerinin ve kadın mücadelesi için çok önemli bir kazanımıdır.

Şiddet mağdurlarının yani hayatta kalanlarının korunması da sözleşme kapsamındadır. Buda bizim açımızda önemli bir madde çünkü biliyoruz ki şiddet mağdurları devlet tarafından korunmuyor. Kadınlar şiddete maruz kalıyor ve bin bir defa şikâyette bulunmasına rağmen katlediliyor.

 

“NASIL OLSA ÜÇ YIL YATAR ÇIKARIM”

Ayrıca sözleşme kapsamında suçların kovuşturulması maddesi var ki bu madde aslında bizim en çok sorun yaşadığımız madde. Çünkü önlenme kısmı çok önemli ama suçu işleyenlerin gerekli cezayı almamaları için soruşturma hayati öneme sahip. Etkisiz soruşturma suçun bir daha işlenmesine neden oluyor. Suçluların cezalandırılması en çok mücadele ettiğimiz konulardan bir tanesi bu durum. Cezalarını çekmeyince ‘nasıl olsa üç yıl yatar çıkarım’ diyerek kadınların hayatlarını yok sayıyorlar.

Yani İstanbul Sözleşmesi; kadına şiddetle ilgili bütüncül, eşgüdümlü ve etkili işbirliği geçirilen politikaların hayata geçirilmesini kapsıyor. 

Bu maddeler bile İstanbul Sözleşmesini ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.

 

“ANAYASAYI DA KALDIRALIM O ZAMAN”

SORU: Sözleşme neden feshedildi?

C. YÜCE: Sözleşme 2011’de imzalandı ancak kadın düşmanı ve cinsiyetçi söylemler artarak devam etti. 2014’te Recep Tayip Erdoğan’ın meşhur bir sözü vardı; ‘kadın erkek eşitliği fıtrata aykırıdır.’ Bu sözden sonra ardı arkası kesilmeyen söylemlerle karşı karşıya kaldık.

2015’te Sağlık Bakanı annelik kariyeri dışında kadınların başka bir kariyer düşünmelerinin çok kötü olduğu gibi söylemlerde bulundu.

Biz gördük ki iktidar bu sözleşmeyi imzaladı ama daha sonra ne oldu ne bittiyse bütün söylemleriyle tam tersi bir politika izlemeye devam etti. Bunu birçok kadın cinayetleri, takip ettiğimiz şiddet vakasında gördük. 

Bu dönem anlatılan şöyle bir algı var; ‘zaten uygulanmıyordu, şimdi İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı bu kadınlar niye bu kadar tepki veriyorlar’ diyorlar.  Aynısı 6284 sayılı yasa için de söylendi. İyi o zaman anayasanın birçok maddesi uygulanmıyor anayasayı da kaldıralım.

Bunlar çok tehlikeli söylemler. Sözleşmeyi o dönemki vekiller imzaladı ama kadın hareketlerinin on yılları, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi boyunca mücadele ile geçti.

Türkiye’de kadınlar ilk olarak 1987’de dayağa karşı kampanya yaptı ve ev içi şiddet konuşulur hale geldi. Arkasından 1990’larda Mor Çatı, hemen arkasından Kadın Dayanışma Vakfı kuruldu. Ve bunların devamında 6286 sayılı yasa kabul edildi. Bu yasanın kabul edilmesinde kadın hareketlerinin çok ciddi payı var. İşte hemen ondan sonra işte İstanbul Sözleşmesi imzalandı.

Evet bu yasalar çoğu yerde uygulanmıyor ama uygulanması için mücadele ediyoruz. Bizler İstanbul Sözleşmesinden, 6284’ten güç alarak birçok alanda bunları referans vererek ilerliyoruz. Kadınların daha eşit ve daha güvenilir bir ortamda yaşaması için mücadele ediyoruz. Birçok davada avukatlarımız İstanbul Sözleşmesi kapsamında müdahil oluyorlar.

 

MESELE EŞİTSİZLİK

SORU: Meselenin özünde eşitsizlik var. Sözleşme ne diyor?

C.YÜCE: İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşitsizlik kavramını tartışmaya açıyor. Bizim açımızdan bu kavram çok önemli çünkü biz, erkek şiddetinin, kadın cinayetlerinin, aile içi şiddetin ve kadınlara saldırının münferit olmadığını düşünüyoruz. Bu durum ataerkil sistemden, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan bir mesele. Yani toplumsal cinsiyet aslında tarihsel bir olgu.

Bu kadar sistematik yapılan şiddet, toplumun her yerinde ki eşitsizlik münferit olamaz, bu toplumsal bir mesele. Dolaysıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çözülmesiyle, tamamen toplumsal bir dönüşümle mümkün. Yani Anayasamızdan yargımıza, eğitim kurumlarımızdan sokaktaki medyanın diline yani her yerde bütünlüklü olarak değişim şart.

 

HANGİ AİLE YAPISI BOZULUYOR?

Sözleşmeye ilişkin ikinci vurgu ise; aile kavramı tartışması. İstanbul Sözleşmesine karşı duranlar ‘aile yapımızı bozuyor, boşanmalar artıyor bunun sorumlusu İstanbul Sözleşmesidir’ diyorlar. Biz burada şunu söylüyoruz; hangi aile yapısından bahsediyorsunuz? Kadınları ev içi şiddete mahkûm eden her türlü sömürüye maruz bırakan, boyun eğmelerini, itaat etmelerini söyleyen bir aile yapısından mı bahsediyorsunuz? Eğer böyleyse bu aile yapısında hiçbir zaman uzlaşmayacağız?

 

Biz kadın erkek arasında ki ilişkinin eşit kurulduğu, şiddetin olmadığı, eşit koşulların olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Bunun İstanbul Sözleşmesiyle hiçbir alakası yok yani dolaysıyla bu ortada dolaşanlar spekülasyondur. Sözleşme hiçbir şekilde aile yapısını sekteye uğratmıyor, tam tersi evli olan ve olmayan diyerek, herkesi eşit olarak görüyor.

 

LGBT+’LARA NEFRET SÖYLEMİ ARTTI

İkinci spekülasyon konusu ‘eşcinselliği özendiriyor’ iddiası. Buda yanlış çünkü sözleşme şiddet konusunda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği fark etmeksizin, ayrım yapmaksızın herkesin hakkını koruyor. Son dönemlerde maalesef iktidar LGBTİ üzerinde baskıları arttırdı ve onları yok sayan, ötekileştiren nefret söylemlerini yükseltti. LGBTİ’lere yönelik saldırılar sistematik hale geldi. Bunu da kabul etmiyoruz, bu yanlıştan da biran önce dönülmesi gerekiyor.

 

SÖZLEŞMEDE DİNİ AYRIMCILIK YOK

Bir diğer konu ise ‘dini değerlerime aykırı’ meselesi. Sözleşmeyi kabul etmeyen toplumdaki yüzde 7’lik kısmın en büyük argümanı olan bu konu da çok yanlış bir söylem. Çünkü Sözleşme dini inanca dayalı hiç kimseye ayrımcılık yapmıyor. Dini inancı ne olursa olsun herkes sözleşmeden eşit bir biçimde faydalanıyor.

Tam da burada aslında AKP MHP iktidarının eşitlik meselesine karşı durduğunun tekrar altlını çizmemiz gerekiyor. Yani bu bir zihniyet söz konusu.

İstanbul Sözleşmesi elbette bizim için kazanılmış bir hak ve asla bundan vazgeçmeyeceğiz. Esasen biz eşitlik istiyoruz ve bunun altını ısrarla çizmemiz gerekiyor. İnancına, cinsiyete, kültüre göre insanların herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamaları için mücadele ediyoruz. İşte İstanbul Sözleşmesi de ayrımcılığa karşı bir sözleşme.

 

TOPLUMUN YÜZDE 62’Sİ SÖZLEŞMEYİ DESTEKLİYOR

SORU: Sözleşmede toplumda büyük ölçüde kabul görüyor mu?

C. YÜCE: Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalar var ki bunlara göre toplumun yüzde 67’si sözleşmeyi istiyor. Yüzde 17’si iptalinden yana. Ama sonra yapılan bir başka araştırmada toplumun yüzde 62’msi destekliyor ve istemeyenlerin oranları yüzde 7’ye kadar düşüyor. Çünkü çekimserler artıyor. Bu bizim açımızdan olumlu bir şey çünkü yüzde 7’lik bir kesim çok düşük bir ve toplumu temsil etmiyor.

Ancak ne yazık ki iktidar bu kadar çoğunluğu yok sayarak, yüzde 7’lik bir kesimin talebine cevap verdi.

Bu meselenin siyasi bir malzeme haline getirilmesi çok yanlış, biz hayatlarımızın bir oy ya da siyasi malzeme haline getirmesine her zaman karşı durduk ve buna karşı mücadele ettik. Ve etmeye de devam edeceğiz.

Kadınlar ne zaman siyasi ayrım fark etmeksizin kadınların ortak çıkarları etrafında birleştiyse kazanmışlardır. Ne zaman farklı siyasi aidiyetler bunun önüne geçmişse ataerkil sistem kazanmıştır. Dolaysıyla burada bizim bu sözleşme kampanyasında birlikte olmamız lazım.

 

SİYASET HAREKETLİ AMA YETMEZ

SORU: Fesihten sonra ne oldu? Siyasi arenadaki durum nedir sizce?

A.YÜCE: Bütünlüklü bir tepki oldu İYİ Parti’den HDP, CHP ‘ye kadar. Yani AKP MHP iktidarı ve bir kısım Sadet Partisi dışında herkes İstanbul Sözleşmesinde birleşti. Avrupa durumu kınadı. Türkiye’de ki 18 ya da 20 baro dava açtı ki içlerinde Mersin Barosu da yer aldı ki kapsam genişledi bu yargıya başvuru sürecinde. Kadın örgütleri harekete geçti.

Ama tabi daha fazlası gerekiyor, bu yetmez.

Örneğin Mersin Kadın Platformu olarak bizler 19 Mart gecesi sözleşmeden çekilme haberini aldık ve ertesi gün sokağa çıktık, yürüyüş yaptık, hemen arakasında bir kampanya örgütlemeye başladık.

 

MERSİN KADIN PLATFORMU SOKAKTA MÜCADELEYİ SÜRDÜRECEK

SORU: Mersin Kadın Platformunu kısaca anlatabilir misin?

C: YÜCE: Mersin Kadın Platformu çok eski bir geçmişe sahip var ama ben yaklaşık 15 yıldır içindeyim. Kentteki odalar, siyasi partiler, sendikalar ve kadın derneklerinin içinde olduğu aynı zamanda bireysel olarak kendini feminist tanımlayan kadınların da içerinde yer aldığı bir yapı. Platform yıllardır Mersin özelinde çalışıyor. Mersin’de ki kadın cinayetleri davalarını takip ediyor, vakaların belediye kadın sığınma evlerine yönlendirilmesine uğraşıyor. Özellikle önemli farkındalık çalışmalarına imza atıyor. Aynı zamanda 8 Martlarda, 25 Kasımlarda haklarımız ve hayatlarımız için sokağa çıkarak, mücadelemizi görünür kılmaya çalışıyor. Ülkedeki problemlerle de ilgiliyiz. Türkiye’de ki yoksulluk, işsizlik, emek sömürüsü ve ülkenin demokrasi sorununa karşı da mücadele veriyoruz.

Platform içindeki birçok sivil toplum kuruluşunun kendice ayrı çalışmaları var ve bu çalışmaların da bir parçası olamaya çalışıyoruz. Ama bütün o farklılıklarımızla birlikte ne yapabilir iz’i tartışıyoruz.

Kadın mücadelesi sokakta kazanıldı dolaysıyla sokakta savunmamız gerekiyor. Ancak bir yandan da cezalarla karşı karşıya kalıyoruz. Mersin’de hakları için sokağa çıkan kadınlara yaklaşık 70 bin TL ceza kesildi.

Her sokağa çıktığımızda yasaklarla karşı karşıya kalıyoruz. Defalarca fiziki şiddete maruz kaldık. Ancak baktılar ki olmuyor şimdi de ekonomik şiddet uyguluyorlar. Bizi cezalarla yıldıramazsınız, bizim birçok kadın arkadaşlarımız özgürlüğü pahasına, cezaevinde olma pahasına bu kadın mücadelesini sürdürüyor.

Bazı kadın arkadaşlarımız 8 Martta konuşma yaptığı, eyleme katıldığı, 25 Kasım’da sokağa çıktığı için yargılandı ve cezalandırıldı. Dolaysıyla dayanışmamızla bunu da aşacağız. Para cezası alan kadın Arkadaşlarımızın bu cezasını eminim ki Mersin emek demokrasi güçleri dayanışmayla üstesinden gelecektir. Biz böyle yılmayacağız ve geri adım atmayacağız.

 

SÖZLEŞMENİN FESHİ MECLİSE GELMELİ

SORU:Fesih kararı mecliste görüşülmedi. Bu konuyla ilgili ne söyleyeceksiniz?

C. YÜCE: Bir kararnameyle yasa dışı yollardan alındı fesih kararı. Konunun önce meclise gitmesi, oylanması ancak bu kapsamda kaldırılması gerekiyor. Ancak Recep Tayip Erdoğan; ‘muhalefet bir şey bilmiyor meclise gelmesine gerek yok. Ben imzalamıştım ben kaldırdım’ diyor. bu sözleşmenin yasallaşması için meclise gelmesi gerekiyorsa yürürlükten kaldırılması içinde meclise gelmesi gerekiyor.

Ülkede pandemi kriziyle birlikte iç içe gelen bir ekonomik kriz var, aynı zamanda bir doğa krizimiz var bütün bunlarla birlikte ciddi bir yoksulluk açlıkla karşı karşıya olan bir sürü kesim var. Gençliğe, LGBTi’lere bir saldırı var, muhalif partiyi kapatma, vekilliklerin düşürülmesi gibi durumlar yaşanıyor. Kadınların en temel haklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına bir saldırı var. Dolaysıyla şuan topyekun birlikte bütün bu saldırılara karşı demokrasi mücadelesi vermenin tam zamanı.

 

SORU: Ankara Sözleşmesi var gündemde bununla ilgili ne söylemek istersin?

C. YÜCEL: İktidar kesiminden her gün yeni açıklamalar geliyor. Ortada manipülasyon var, İstanbul Sözleşmesine karşı argüman üretmeye çalışıyorlar biz bunlara gelmeyeceğiz. AKP’nin kendi tabanında, kendi vekillerinde, KADEM bile İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasını savunamadı.

Evet iktidar gözünü karartmış tek yöne doğru gidiyor ve ‘biz buradan kesinlikle çıkacağız geri adım atmayacağız’ diyor ama kaybedecek. Çünkü kadınların bu kadar ciddi tepkisini hem toplumun hemen her kesiminin tepkisini aldı.

 

“KADINLARIN HAKLARINA VE HAYATLARINA SAHİP ÇIKIYORUZ”

SORU: Son olarak ne söylemek istersiniz?

C. YÜCE: İstanbul Sözleşmesi bizim bizzat hayatımızla ilgili bir meseledir. O yüzden kadınların haklarına ve hayatlarına sahip çıkıyoruz, bundan geri adım atmıyoruz ve itaat etmiyoruz. Bence bütün muhalefetin kadınların buradaki deneyimini örnek alması gerekiyor. Bizim mücadelemiz onlara örnek olsun. Bizde işçi direnişlerinden demokrasi güçlerinden aldığımız destekle daha çok güçleneceğiz.

En çok ‘ne yapacağız’ diye soruluyor. Biz Kadın Platformu olarak kadınlarla sokağa çıkma çağrısı yapıyoruz. Bütün karma örgütlerin İstanbul Sözleşmesini gündem yapmasını öneriyoruz. Binalarına pankart asabilirler, Broşür bastırıp üyelerine dağıtabilir, mesaj sistemi ile bilgilendirme yapabilirler. Çünkü hala İstanbul sözleşmesini bilmeyen yurttaşlarımız var. Bununla ilgili bireysel ya da kurumsal olarak dava açabilirler. Bütün bunlarla ilgili her türlü alanda mücadele yürütebilirler bizlerde kadın örgütleri olarak elimizden geldiğince birlikte bir şeyler yapmaya hazırız.

 

“YEREL YÖNETİMLERİ DAHA CİDDİ SORUMLULUK ALMAYA DAVET EDİYORUZ”

Keza yerel yönetimlere de çok ciddi iş düşüyor. Büyükşehir Belediyesiyle görüşme yaptık diğer belediyelerle de görüşmeye yapmaya devam ediyoruz. Ancak bu konuda uygulamalarını tam olarak göremedik. Planlamalarının olduğunu, çalışmalar yapacaklarını, platformun etkinliklerine destek vereceklerini söylediler. Biz yerel yönetimleri daha ciddi sorumluluk almaya davet ediyoruz. Çünkü bizim ulaşamadığımız her yere onlar ulaşabilirler.

. İstanbul Sözleşmesiyle ilgili kampanyamıza herkesin, herkesimin daha çok destek vermesi gerekiyor. İstanbul sözleşmesi biz kadınlar için önemli olduğu kadar tüm toplumun kesimleri için, eşitlik isteyen herkes için önemli o yüzden bir kez daha yineliyoruz; İstanbul Sözleşmesi bizindir vazgeçmiyoruz.

   
   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

  SOZ SÖZ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  SON SÖZ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 


  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER


 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
sonsozmersin.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA