Haber Merkezi
Mersin’de doğa katliamların ardı arkası kesilmezken kentin adeta akciğerleri olan Atatürk Parkına göz diken MIP, limanı genişletme projesi kapsamında parkı halk kullanımından çıkarma çabasında.
Kent yaşayanları MIP’e tepki gösterse de temel atma törenine katılan hükümet temsilcilerinin desteğiyle proje hızla devam ediyor.
Süreci yakından takip eden ve gerek teknik gerek hukuksal alanda itirazlarda bulunan Mimarlar Odası Mersin Şube Başkanı Ünal Şahin, Mercan TV’de yayınlanan Arka Plan Programı’na konuk olarak, çalışmalar hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
GERÇEK İHTİYAÇ KONTEYNER LİMANI
SORU: Liman projesinde son durum nedir?
Ü. ŞAHİN: Kentin 1/100 binlik planı tamamlandı ve bu planda ana konteyner limanının yeri belirlendi. Bu plan 40-50 yıllık vizyonla çizildi. Bu plana göre de alt planlar hazırlanıyor. Yani hiyerarşik bir süreç var. Ancak şimdi bu düzen alt üst edilerek, 100 binlik plana uyulmadan ve işletmeci şirketin rant arzularlının esiri olup, ana konteyner limanının yapımını durdurarak büyüme gündemde.
Oysa o liman büyüse de kapasitesi ihtiyaca yetmeyecek, konteyner limanı da bu bilinçle projelendirildi. Şuan Mersin Limanı’nın kapasitesi 2,6 olup, büyüme ile 3,6’ya çıkacak ancak konteyner limanın kapasitesi 5-6 milyon TEU konteyner. Yani radikal çözüm, gerçek ihtiyaç konteyner limanıdır.
“LİMAN, KENTTEN UZAKLAŞMALI”
Kent planlaması açısından 100 binlik plana uymamak, kenti katletmekle eşdeğer bir durumdur. Limanların kentten uzaklaşması ya da kentin limandan uzaklaşması gerekir. 1948’de Mersin nüfusu 30 bin 600 kişi iken kent merkezinde iskeleler vardı ama 50’li yıllardan sonra 1970’lere kadar liman yapısına bürünen bu iskeleler ile kent keşmekeşten uzaklaşarak yeni yaşam alanlarına kaçtılar. Şimdi de bu büyüme ile aynı durum söz konusu ama kentlinin değil, limanın şehirden uzaklaşması gerekiyor. Limanın kentti rahatsız etmeden, siluetini bozmadan uzakta bir yerde kalmalı. Kentli denizine dokunabilsin.
Ne yazık ki sadece talanla rantla dünyaya, geleceğe bakan insanların esiri olduk.
“ANNE ÇOCUĞUYLA PARKTA GEZEMEYECEK”
Limanın büyüme projesi ile, batıya ve denize doğru 100 metre iskeleyi uzatarak orada belli bir alan oluşturacaklar. Bu alanda römorklar, büyük gemiler olacak. Yani Atatürk Parkının önündeki deniz adeta liman için bir iç havuz olacak. Ve o iç havuzun içerisine ve onun karşısında çocuğuyla gezen bir anne artık garip karşılanacak. Kentlinin bu alanda var olma sebebi ortadan kalacak.
Dolaysıyla kenttin içerisinden ve denizinden insanların kovulması söz konusu olacak.
YAZIKTIR!..
Üstelik bunu bilerek ve isteyerek küçücük günlük çıkarları için yapıyorlar. Yazıktır bu kenttin belleğine, geleceğine… Bu yaşananlara karşı vicdanı olan, geleceği düşünen, çağdaş olmak isteyen, evrensel bir takım ilkelere inanan insanların yöneticilerin yapması gereken davranışlar var. Bu yapılan davranışların hiç birisi doğru değil.
“LİMAN ALANI İÇİN ÇOK GÜZEL HAYALLERİMİZ VARDI”
SORU: Mersin’in limana dair beklentileri neydi, ne oldu?
Ü. ŞAHİN: Mersin’de bugün 100 binlik planlar uygulansa ve ana konteyner limanı yapılsaydı her şey başka olurdu. Örneğin 36 yıllığına alanı kiralayan MIP’in, 22 yıl sonra bu alandaki hakimiyeti sona erecek.
Bugün biz üniversitelerde çocuklara verdiğimiz derslerde terk eden limanların kenttin içerisinde yeniden kullanımına yönelik dersler veriyoruz. Mersin Limanı da böyle kullanılabilirdi. Çünkü bir gün MIP’in gideceğini herkes biliyor. Burayı daha sonra çocuklarımız, gençlerimiz için yaptığımız tasarımlar, performans alanları için kullanabiliriz. Kentle ilgili çok güzel hayaller vardı. Ve bu hayallerin hepsi yerle bir olacak.
“BALIKÇI BARINAĞI DA BARINAMAYACAK”
Ayrıca balıkçı barınağı barınacak yer bulamayacak. Çünkü o gemilerin büyüklüğü römorkların manevralarıyla bundan sonra onlar da hallaç pamuğu gibi dağılacak. Tamamen onların belli bir manevra alanı olacak o bölge. Yani cehennem havuzuna dönüşecek orası. Kent Müftü deresinden bu tarafa doğru tamamen limana ait kalacak. Cumhuriyetin kuruluşundan beri stabil olarak duran süreçte, bu hükümet, talancılar ile maalesef halk yenik düşecek. Bunun önlenmesi, bununla ilgili mücadele zorunlu bir davranış şeklidir.
KONTEYNER LİMANI NEDEN YAPILMIYOR?
SORU: Mersin’in konteyner limanı neden karşılık bulamıyor?
Ü. ŞAHİN: 2009 seçimlerinde bize bir umut vermişler ve ‘ana konteyner limanımız olacak’ inancımız artmıştı. Şuan ki liman sadece kurvaziyer amacıyla kullanılacaktı. Bunlar çok güzel hayallerdi. Bu hayalleri bugün ki iktidarın adayı söyledi fakat o adayın dedikleri olmadı çünkü yapmıyorlar çünkü parti Mersin’de karşılık bulamıyor.
MIP limanı kiraladığı 36 yıllık süreç içerisinde rantabilitesini koşulsuz ve kuşkusuz en maksimum seviye yaşamak istiyor. Ve en düşük maliyetle en çok rantı getiren şeyi yaşamak istiyor ve onun var olma sebebi de ana konteyner limanının olmaması. Konteyner Limanı olursa onun hayalleri suya düşecek.
MIP’in emeline boyun eğen de şuanda bizim maalesef ülkemizi yöneten insanlardır. MIP’in halkı Mersin’den kovmasına devletimiz destek vermiştir. Bizimde özeleştirimizi yapmamız gerekiyor, özellikle kentteki yöneticilerimiz, başkanlarımız ile… Maalesef Macit Özcan döneminde de, Burhanettin başkan döneminde de bu baskılar olmuş ama onlar sıcak bakmamışlardı. Şuan Vahap bey de sıcak bakmıyor, MIP’i mahkemeye verdi ve bizde davaya müdahil olduk. Ancak dayanılmayacak düzeyde baskıların gelmesiyle adamların kazandığı ortaya çıktı. Ama bu mücadele nasıl evrilecek, nasıl gelişecek, nasıl sonuçlanacak bilemiyoruz. Şuanda hukuksuzca bir süreç var çünkü bu proje 100 binlik plana aykırı. Planda ana konteyner limanı olduğu yerde duruyor. Bu usulsüz, hukuksuz, talan politikasıyla adalet tanımamazlık ile eşdeğer bir yaklaşımdır.
“MIP’İN PROJESİ YASAL MI?”
SORU: MIP’in sözleşmesinde büyüme ve gelişme için bir madde olduğu, projenin yasal olduğu söyleniliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ü. ŞAHİN: Söz konusu bölge bizim kamu alanımız fakat kamu alanımızla ilgili yapılan sözleşmeleri göremiyoruz. Konteyner dağları silueti oluşacak. İnsu’dan, Emirler’den kente baktığımız zaman küçücük renkli kutucuklar göreceğiz ve belki de sempatik de gelecek ancak, ben denize dokunamayacağım. Bir kadın orada çocuğuyla elinden tutup gezebilecek mi? Hayır. Çünkü karşısında artık korkunç bir cehennem havuzu olacak. Bu havuzun içerisinde römorklar, büyük gemiler, apartmanlar büyüklüğünde vinçler olacak. O vinçlerin gölgesinde fare büyüklüğünde kalan insan figürleri görünecek. Yani burada parkı kullanmak, yaşamak mümkün olmayacak.
CEHENNEME ÇEVİRECEKLER
SORU: Bir de asbest konusu var, dip taramasıyla ilgili halk sağlığını doğrudan etkileyen. Bu konuyla ilgili ne söylersiniz?
Ü. ŞAHİN: Büyük gemiler için bölgede geniş çaplı bir dip taraması yapılacak bu esnada da asbestli malzemelerin açığa çıkması söz konusu olacak. Bunların nereye nasıl götürüleceği de muamma.
Ayrıca dip taraması ile denizdeki faunanın yok olması da söz konusu. Denizin kendi kendini tamir etme becerisine güvenerek bunları çok sorun olarak görmüyorlar. Ancak tek sorun artık orası benim, kentlinin olmayacak. Ben seksenli yıllarda Mersin’e geldiğimde gözümü açtığım ilk yer Atatürk Parkıdır. Ve bugün park benden uzaklaşıyor.
Öte yandan inşaatın yapım sürecinde binlerce kamyon seferi yapılması gerekecek ki bu da kent trafiğini olumsuz etkileyecek.
Konteyner limanı yapılsaydı da bu böyle olacaktı. Ama biz zaten bunu bekliyorduk, Bu kentimizin geleceğimizin gelişmesiyle ilgili bir beklenti. Bu nedenle ona katlanabilirdik. Ama sadece MIP’in kısa süreliğine rant beklentileri için buna katlanmak zorunda değiliz. Çünkü bu bizim için geçici bir çözüm. Yaşadığımız alanın elimizden alınması ile ilgili bir mücadele.
SORU: ÇED sürecine dair bilginiz var mı?
Ü. ŞAHİN: Normalde TMMOB, MERÇED gibi kent savunmasında olan bizler böyle gelişmelere karşı antenlerimiz açık bir şekilde takipte oluruz. Ama bizler ÇED sürecinden haberdar olmadık. Haberdar edilmedik.
Ancak burada fevkalade gizli ve esrarengiz bir şekilde yönetilmiş bir süreç var. Kimsenin ses çıkarmaması amacıyla yapılmış bir çevresel değerlendirme toplantısı organizasyonu var.
“ÇED TOPLANTISI GİZLİ SAKLI YAPILMIŞ”
SORU: Olması gereken neydi?
Ü. ŞAHİN: Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecine halkın katılımı olmalıydı. Toplantı burada yaşayan herkese açık olmalıydı. Bu kanuni bir zorunluluktur. Bir davet usulüyle kentte ki odalar, meslek odakları, halkın katılımı sağlanmalıydı. ÇED kanununda bu var. Yani yapılacak olan prosedürler, hiyerarşiler orada çok net ve açık ama hiç birisine uymamakla görevlenmiş bir kamu yönetimi var.
YARGIDAN DÖNER
SORU: Yargı sürecinden ne bekliyoruz?
Ü. ŞAHİN: Bu süreç oldukça net, MIP’in projesi kentin 1/ 100 binlik planlarına uymuyor. ‘Bütünleşik plan’ diye bir ilke var. Şimdi bu ilkeye uyulmuyor. 1/100 binlikplana uymayıp, alt ölçekli 1/5 binlik planları kendi keyfine göre yapmak isteyenler var. Ama bu bir suç. Üst plana uymak zorundasınız. Bu nedenle bu çalışma hukuk devletinde yüzde 100 yargıdan döner. Projeyle ilgili yargı kararı ile hukuk devleti olup olmadığımız ortaya çıkar.