Haber Merkezi
Mersin’de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında 'Kadın Buluşması' serbest kürsü etkinliği düzenlendi.
Yenişehir Belediyesi etkinlik alanında düzenlenen formda, “Şiddete, emek sömürüsüne, erkek egemenliğine karşı isyandayız! Özgürlüğümüz için alanlardayız!” pankartı açıldı.
Katılımcılar adına bir basın açıklaması yapan Kadın Platformu Sözcüsü Zeynep Kaya, 2020’nin zor bir yıl olduğunu söyleyerek, salgın ve önlemlerin kadınlara artan hane içi iş yükü, sorumluluk ve şiddet olarak yansıdığına dikkat çekti.
PANDEMİYE RAĞMEN KADIN MÜCADELESİ BÜYÜDÜ
“Hijyenin sağlanması, çocukların evde online eğitim görmesi, kreş ve gündüz bakım evlerinin kapatılması, tüm hayatın daha çok evde yaşanması evde kalınması kadınlara artan eşitsiz işbölümü olarak geri dönüyor” diyen Kaya, “Erkekler evde sıkılmaktan şikayet ederken, kadınlar mesai bitimi, dinlenmesi ve temel hakları olmayan bu bitmez tükenmez mesainin altında bir kat daha bunalıyorlar” dedi.
Yükselen kadın mücadelesinin ve kadınların hane içlerinden yükselen özgürlük taleplerinin de artmasıyla erkeklik krizinin üstü örtülemez bir seviyeye ulaştığını vurgulayan Zeynep Kaya, kadına yönelik şiddetin artması ve ülkenin her yerinden her gün kadın cinayeti haberlerine bir de şüpheli intiharlar eklenmesinin kadınların pandemiye rağmen mücadeleyi ve dayanışmayı büyütmesinin önemini gösterdiğini vurguladı.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ PARTİLER ARASINDA SEÇİM PAZARLIĞI KONUSU YAPILIYOR”
Türkiye’nin dört bir yanında kriz ve artan şiddet tablosu ile mücadele ederken, kendi imkanlarıyla aldıkları önlemleri sürdürmeye çalışırken, bir yandan da devletin zaten yükümlülüğü olan önlemleri almasını, yasaları uygulamasını, kadına yönelik şiddetle kapsamlı bir şekilde mücadele edilmesini talep ettiklerini aktaran Kaya, “Hükümet tarafından İstanbul Sözleşmesi partiler arasında seçim pazarlığı konusu yapılıyor. Ülkenin her bir köşesinden kadınlar ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ artık ‘yeter’ diyoruz, her gün bir kadının
daha ölüm haberini almak istemiyoruz.
2012 yılında kadın örgütlerinin yoğun mücadelesi ve katkısı ile hazırlanan 6284 sayılı yasanın tam uygulanmasını, kolluk kuvvetlerinin ve devletin yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesini istiyoruz.
Çünkü artık; Birleşmiş Milletler tarafından 2011 yılında imzaya açılan ve Türkiye’nin de ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesi bir kadın daha öldürülmeden etkin uygulanmalıdır.
“İSTANBULSÖZLEŞMESİ, MOR ÇİZGİMİZ”
Bugün burada bu alandan da tekrarlıyoruz: İstanbul Sözleşmesi imzacı hükümetleri cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılığa karşı politikalar ve mekanizmalar üretme konusunda sorumlu tutuyor ve bu da yapısal olan erkek şiddetinin durdurulması için hayati önem taşıyor. 6284 Şiddet yasası ve İstanbul sözleşmesi biz kadınların yasal ve kamusal alandaki yaşam dayanaklarımızdır. Birçok kadın ve LGBTİ+ örgütleri olarak Türkiye’nin her yerinden hükümete ve yetkililere ‘kadına yönelik şiddeti önlemek göreviniz, herkes göreve’ diyoruz. Bizler ısrarla İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 Şiddet yasasının tam olarak uygulanmasını talep ediyoruz. Bizler mor çizgimizin burası olduğunu çok net bir şekilde belirtiyoruz” dedi.
“ÖZ SAVUNMA HAKTIR’’
Kadın katillerinin ağır tahrik indirimleri, iyi hal indirimleri ile ödüllendirilirken sadece yaşamak için, kendini savunmak zorunda kalan öz savunma uygulayan kadınların en ağır cezalara çarptırılmasına da tepki gösteren Zeynep Kaya, şiddetten, ölümden korunmayan kadınların kendilerini korudukları için cezalandırıldığını belirtti. Kaya, 5 Ocak 2020 tarihinden beri kayıp olan Gülistan Doku için şüpheliler hakkında etkin bir soruşturma yürütmeyen, ağır işleyen yargı sürecinin öz savunma yapan kadınlar için çok hızlı işletildiğine dikkat çekti.
Kaya, “Siirt’te Musa Orhan adlı uzman çavuşun tecavüzüne uğradıktan sonra intihar eden İpek Er’in durumu bize Kürt illerinde kolluk güçlerinin genç kadınlara yönelik şiddetin, tacizlerin, tecavüzlerin farklı bir boyutunu gösterdi. İpek Er’in ifadelerine, bıraktığı mektuplara ve adli raporlara rağmen Musa Orhan’ın tutuklanmaması da bir zihniyetin açığa çıkmasıdır.
“NAFAKA HAKKIMA DOKUNMA!”
Kadına yönelik erkek şiddetiyle, kadın cinayetleri ve ekonomik krizle mücadele ederken bir
yandan da tartışmaya açılan Nafaka Hakkımıza sahip çıkıyoruz. Cinsiyet eşitsizliğinin ve
başta çalışma ve dinlenme hakkı olmak üzere temel haklara erişim olanaklarının cinsiyetlere
göre bu kadar adaletsiz olduğu bir ortamda bu tartışma kadınların kazanılmış haklarına karşı
bir saldırıdır.
Bizler iş ve sosyal alanlardaki erkek egemenliğine karşı da sesizimizi yükseltiyoruz. Uluslar
Arası düzeyde başlayan #Mee Too hareketine Türkiye’den biz kadınlar da ‘’susma Bitsin’’
diyerek yaşadığımız tacizleri ve cinsiyetçi davranışları anlatarak katılıyoruz ve anlatmaya
devam edeceğiz.
“UYKULARINIZ KAÇSIN BEN NE ZAMAN İFŞA EDİLECEĞİM DİYE!”
Ekonomik kriz ve kadın emeğinin değersizleştirilmesi de en önemli gündemlerimizden biridir. İşsizleşme ve güvencesizleşmenin ilk hedefi yine inatla hane içinde tanımlanan biz kadınlarız! Dünya çapında yaşanan ekonomik kriz artan kadın yoksulluğu bunun göstergesidir. Ve buna
karşı ‘görünmeyen emek sesini yükselt’ diyoruz. ‘dünya kadınların emeğiyle dönüyor!’.
2016 yılından itibaren olağanlaştırılan OHAL koşullarına ve pandemi bahanesi ile getirilen
keyfi yasaklara rağmen kadınlar olarak sokakları terk etmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi Yaşatır kampanyamızda sokaktaydık, kadınlar katledildiğinde, saldırıya uğradığında sesleri olmak için sokaktaydık, Emeğimiz için sokaktaydık, 25 kasımda Şiddete karşı sokaktaydık…
“SOKAKLARI DA MEYDANLARI DA TERKETMİYORUZ!”
Mersin’de ise, Muğla’da erkek şiddeti ile yitirdiğimiz Pınar Gültekin için yaptığımız sokak
eylemi ve 18 Ağustos’ta İstanbul Sözleşmesi Yaşatır Kampanyası kapsamında Türkiye’nin her yerinde eşzamanlı olarak düzenlediğimiz yürüyüş bahane edilerek bizlere gözdağı verilmeye çalışıldı. 35 kadına yaklaşık 70 bin TL ye yakın para cezası kesildi. Bu cezalar açık açık bizlerin sokak eylemlerinden vazgeçmesini ve eve dönmeleri gerektiğini bize söylemek için yapılıyordu. Ama tabii ki yılmadık, ilk fırsatta yine sokaktaydık, bugün burada yine sokaktayız üstelik daha da kalabalığız.
“KAYYUM YASASINA HAYIR”
Hükümetin muhalif olan herkese karşı yürüttüğü baskı ve sindirme politikalarının sonuncusu 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin çıkarılan kanundur. En temel hak taleplerinin bile terörizm ile damgalandığı, kadın ve LGBTi+ların, sivil toplum örgütlerinin baskı altında olduğu, gazetecilerin, siyasetçilerin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının bile düşüncelerinden dolay tutuklandığı, kadın örgütlerinin, yerel yönetimlerin, üniversitelerin bile kayyumla baskı altına alındığı, mevcut anayasal hakların bile yok sayıldığı bir dönemde tamamen sivil toplumu susturmayı amaçlamaktadır. Ama bu yasayı çıkaranlar bilmeliler ki biz kadınların susmaya niyeti yok. Her alanda her mecrada sesimizi ve sözümüzü söylemeye devam edeceğiz.
“MÜCADELELERİ MÜCADELEMİZDİR”
AKP iktidarının erkek egemen zihniyeti kadınları gözaltında, ceza evlerinde çıplak arama gibi insanlık dışı uygulamalarla baskı altına almaya çalışmaktadır. AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in ‘Türkiye’de çıplak arama yoktur diyerek inkar etmesine rağmen TBMM Hükümlü ve Tutuklu Haklarını İnceleme Alt Komisyonu Başkanı ve AKP Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven, ‘çıplak arama’ yapıldığını kabul etti ve nasıl yapıldığını anlattı. ‘Makul şüphe’ ile utandırmadan yapılıyormuş.
Özlem Zengin ‘Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez’ gibi sözleri İbrahim Yurduseven’in utandırmadan yapılıyor gibi sözler sarf etmesi çıplak aramanın, insan onuruyla bağdaşmayan insanlık dışı, onur kırıcı bir muamele olduğunu, işkence olduğu sonucunu değiştirmez. Çünkü çoğunlukla politik tutsaklara baskı aracı olarak uygulanmaktadır.
Boğaziçi Üniversitesinde kayyum rektöre karşı başlatılan protestolar bazı AKP’liler tarafından LGBTİ+lara yönelik ayrımcı, ötekileştirici, nefret dilinin kullanılması, homofobik söylemler hatta LGBTİ+ların hedef gösterilmesi Boğaziçi direnişini başka bir boyuta taşıdı. Buradan Boğaziçi direnişini, selamlıyoruz.
“YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI”
Sadece bu coğrafya değil tabii ki tüm dünyada Mor renk yükseliyor. Dünyada da şiddete ve cinsiyet ayrımcılığına karşı direniş giderek büyüyor. Bolivya’da Erkek Egemenliğini Ortadan Kaldırma Bakanlığının kuruluyor, Polonya’da, İspanya’da, Arjantin’de ve daha birçok ülkede kadınlar mücadeleyi yükseltiyorlar.
Biz kadınlar; ataerki ye ve erkek egemenliğine karşı sesimizi yükseltiyoruz Biz kadınlar; Cinsiyetçiliğe, homofobiye, karşı sesimizi yükseltiyoruz. Biz kadınlar; kapitalizme ve emek sömürüsüne karşı sesimizi yükseltiyoruz Biz kadınlar; kadına yönelik erkek şiddetine ve kadın cinayetlerine karşı sesimizi yükseltiyoruz. Biz kadınlar; savaşa ve ırkçılığa karşı sesimizi yükseltiyoruz. Adana’da Emniyet Müdürlüğünün 8 Mart Mitinginde LGBTİ+ ile ilgili flama, afiş ve bayrakları yasaklamasına karşıda sesimizi yükseltiyoruz. Ve diyoruz ki; bizler mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.. Kadınların zamanı başladı ve özgürlüğümüz artık engellenemez!” şeklinde konuştu.
Forumda ayrıca çeşitli kadın derneklerinden temsilciler görüşlerini paylaştı. Kadınlar daha sonra olaysız dağıldı.