Haber Merkezi
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Gençlik Merkezi, küresel ısınma ve iklim sorunlarını ele aldığı İklim Sohbetleri’ne konuk olan Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Ortak Sekreteri Sabahat Aslan, “İklim ve çevre sorunları nasıl bir boyuta ulaştı, bu sorunların çözümü için neler yapmalıyız?” gibi birçok soruya cevap aranan online sohbette önemli bilgiler verdi.
“KİRLİ YATIRIMA KARŞIYIZ”
Samandağ, Antakya, İskenderun, Osmaniye, Erzin, Adana, Tarsus ve Mersin’i kapsayan derneğin, bu bölgelerde örgütlü olarak mücadele eden tüm çevre dernekleri ile ortak mücadele yürüttüğünü söyledi. “Mücadele alanımız kirli yatırımlar” diyen Aslan, Akkuyu Nükleer Güç Santrali başta olmak üzere termik santrallere, doğalgaz, kömür santral, Tarsus ve Erzin’de yapılmak istenen biyokütle santralleri ve madenler ile HES’lere karşı mücadele etiklerini söyledi.
HEDEF; DOĞU AKDENİZ
Doğu Akdeniz’in artık dünyanın vazgeçtiği kirliliği teknolojilerin yatırım aracı üssüne dönüştürülmek istendiğini vurgulayan Aslan, “Bu kirli yatırımların bölgemizde yapılmaması için demokratik mücadelenin yanında hukuksal mücadelede devam etmekte. Çünkü artık bu kirli yatırımlardan Avrupa ülkeleri vazgeçmeye başladı. Dolayısıyla biz bu kirli yatırımlara ev sahipliği yapmak istemiyoruz.
Bu kirli yatırımları AB vazgeçtikten sonra bizim gibi demokrasisi az gelişmiş ülkelere dayatmaları kabul edilebilir değil. Biz bu tavrı kesinlikle kabul etmediğimiz için mücadele ediyoruz ve çok da kazanımlarımız oldu.
MÜCADELENİN ADRESİ MAHKEMELER OLDU
Başta biz DAÇD olarak Akkuyu’ya karşı 90 yılından günümüze kadar çok ciddi mücadeleler verdik. Bu mücadelemiz çoğu o zaman zaferle sonuçlandı. Son zamanlarda pandemiden kaynaklı artık demokratik mücadeleler biraz askıya alındı daha çok hukuksal mücadelelerimiz devam ediyor. Ancak örneğin Akkuyu nükleer Güç Santrali’ne karşı 15 adet dava açtık ve hala devam ediyor. Ayrıca bölgemizde 30 adet kurulumu planlanan Termik santralin yapılmaması için dava açtık, hala devam ediyor.
Kışın hükümet yoksul insanlara kömür dağıtıyor, zehrin oluşmasına neden olan bu kömüre karşı da aile ve Sosyal Politikalar bakanlığına davalar açtık.
Dolayısıyla bu zeminde biz daha çok dava üzerinden mücadelemizi yürütüyoruz” diye konuştu.
SU KRİZİ YAŞIYORUZ, GIDA KRİZİ KAPIDA!
Doğu Akdeniz’in, küresel ısınma ve iklim değişikliğinden çok ciddi bir şekilde etkilendiğinin altını çizen Sabahat Alan, “Bugün Mersin’in hava sıcaklığı 18-20 derece arasında ki bu son derece vahim bir durum. Yağışlar çok azaldı. Tabi bu durum sadece Mersin’e özgü değil, ancak Doğu Akdeniz bölgesi kurak bir iklim kuşağına girdi. Bu kuşağın yaratmış olduğu zararları biz birebir görmekteyiz. Susuzluk artık kapıda. Doğu Akdeniz su krizi ile karşı karşıya ki önlem alınmaz ise gıda krizi ile karşı karşıya kalacaktır.
Salgın hastalıklar ise kapımızda. Covid 19 bizim bölgemizde çok yaygın, Mersin hala turuncu renkte. Havamız, suyumuz çok kirlendi.
Bölgemiz daha çok tarım bölgesi, özellikle narenciyenin ana vatanı. Türkiye’nin limon ihtiyacının yüzde 80’ini biz Mersin’den karşılıyoruz. Tarım bölgesinin küresel ısınma ve iklim değişikliğinden etkilenmesi son derece ciddidir.
KURAKLIK RAPORU HAZIRLIYORLAR
Biz de DAÇD olarak bu atmosferde yapabileceklerimizi konuşuyoruz. Kuraklıkla ilgili özellikle büyükşehir belediye başkanlarına bir rapor hazırlıyoruz. Bu rapor son aşamaya geldi. Bu raporumuzda özellikle Büyükşehir Belediyelerinin susuzlukla ilgili kuraklık ve tarımla ilgili yapabileceklerini bir öneri haline getiriyoruz.
Bunun yanında Doğu Akdeniz bölgesindeki kirliliklere karşı ciddi mücadele ediyoruz. Özellikle İskenderun bölgesinde mevcut bulunan demir çelik fabrikası, Payas bölgesinde hava, toprak ve su kirliliği mevcut ki kanser vakaları çok yayılmakta. Bunun yanında Su Gözü termik santrali etrafında yaşayanların demografik yapısına baktığımızda orada da kanser oranlarının hava, toprak, su kirliliğinin çok artığını görüyoruz. Biz her türlü hukuksal ve demokratik mücadeleyi yürütüyoruz.
VAHŞİ KAPİTALİZME KARŞI BİRLEŞTİLER
Dünyada uygulanan yanlış politikalar, özellikle vahşi kapitalizm politikaları, plansız sanayileşme ve kalkınma programları, aşırı tüketim alışkanlığı dayatması bizim bölgemizde de tüm mahlukları tüketme noktasına geldi.
Bu vahşi kapitalizme karşı da mücadele ediyoruz. İşimiz zor ama şöyle kolay; insanlara çok rahat bir şekilde ulaşıp, hep birlikte mücadele ediyoruz.
Örneğin geçen hafta Mersin’de yapılması planlanan Polipropilen tesisinin ÇED raporuna karşı dava açtık ve Mersin’de bulunan tüm sivil toplum kuruluşları ve odalarla birlikte çok ciddi mücadele ederek yürütmeyi durdurma kararı aldırdık. Bu son derece önemli bir karar mücadelemiz açısından.
Türkiye’de yürütülen hukukun çok ağır işlediğini hepimiz biliyoruz ama umarım bu pandemi sürecini sağlıklı bir şekilde atlatır ve mücadeleye devam ederiz.
Biz hem bölgemizde ülkemizde temiz hava, su, gıda almak istiyor yaşanabilir bir ülke için çalışıyoruz. Bunda da hep birlikte başarılı olacağımıza inanıyorum.
Özellikle Akkuyu bölgemiz için çok ciddi bir tehdit” dedi.
“ZEHİRSİZ TARIMA DÖNMELİYİZ”
İnsanlığa dayatılan doğanın talanına karşı hep birlikte mücadele etmek gerektiğini dile getiren Sabahat Aslan, özellikle tarımsal üretimin korunması ve ekooloik hale getirilerek zehirden kurtarılmasının stratejik öneme sahip olduğunu işaret etti.
Aslan konuşmasını şöyle sürdürdü; “Tarım alanları korunmalı ve eko sistemi bozmayan politikalar uygulanmalı. Zehirsiz bir tarımı öneriyoruz. Kimyasalların kullanılmadığı bir tarım modelinin bir an önce hayata geçmesini bir an önce öneriyoruz. Çünkü kimyasallar ve tarım ilaçları, zehirleri hem topraklarımızı hem gıdamızı ve yeraltı sularımızı, havamızı kirletmektedir. her şeyden önce zehirsiz bir tarıma başlangıç yapmalı bu bölge. Bunun içinde hükümetin ve yerel yöneticilerin bu anlamda çok ciddi adım atmaları lazım. Bu bir hükümetin, yerel yöneticilerin politikasına dönüşmeli. Tarım, orman alanları korunmalı.
“VAHŞİ SULAMADAN VAZGEÇİLMELİ”
Bölgemizde sulamaya dayalı tarım yapılmakta ama su kaynaklarımız çok az olduğu için vahşi sulama sisteminden vazgeçilip, damla sulamaya geçilmeli. Basınçlı suya dayalı yağmurlama sistemleri yaygınlaştırmalıyız. Sulama sisteminde suyu etkin ve verimli kullanmalıyız. Eğer bunu yapabilirsek çocuklarımız, geleceğimiz için güvenli gıdanın sürdürülebilirliğini sağlayabiliriz. Aksi takdirde bu düzen devam ederse tarım topraklarımız çoraklaşma yolunda ve artık bu bölgede kar, yağmur yağmaz ise bu coğrafyada tarımdan söz etmek mümkün olmayacaktır. İnsanlar tarım yapamayacağı için insanlar geçim sıkıntısı çekecek ve göçler meydana gelecektir. Bunun hem ekonomik hem sosyal sonuçları olacaktır. Onun için tarım çok önemli. Hükümetin, yerel yönetimlerin bölgenin tadımının korunması için ekolojik bir sistemle tarımı koruması ve geliştirmesi gerekiyor.
Havza bazında 1/100 bin ölçekli planlarda tarım havzaları korunmalı ve bunu yerel yönetimlerde desteklemelidir.
Zehirsiz bir tarımı öneriyoruz biz. Eskiden nasıl yerel tohum ve organik gübre kullanıyorsak bugündü bu tarım modeline geri dönmeliyiz. Ama biz hala yerel tohum kullanamıyor, hibrit başka ülkelerin tohumlarını kullanmak zorunda kalıyoruz. Yerel tohum kullanmadığımız için de topraklarımız bu kadar kirlenmekte. Yerel tohumun kullanılması için de çok ciddi politikalara ihtiyaç var yoksa ülkemize, insanımıza çok yazık olacak, çocuklarımızı geleceksiz bırakacağız”