BU UTANCA SON VEREBİLİRİZ! | SONSÖZ MERSİN
     
 
 
 
 
 

BU UTANCA SON VEREBİLİRİZ!



 

AYŞENUR ÖNAL

 

Geçtiğimiz 2020 yılına damgasını vuran tartışmalardan biri de “İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Kanun’un uygulanması” oldu. İktidarın imzacısı olduğu sözleşmeden vazgeçme çabaları kadınlar tarafından büyük bir öfke ile karşılanırken, verilen tepkiler üzerine iktidar geri adım attı.

İktidarın geri adım atmış olmasına rağmen Türkiye’de geçtiğimiz yıl 300, Mersin'de ise 13 kadın öldürüldü. İktidarın faillere cesaret veren söylemleri ile son 18 yılda artan kadın cinayetlerine bir tepki de Mersin Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz gösterdi.

 

“TARTIŞILMASINI DAHİ ANLAMSIZ VE GEREKSİZ BULUYORUZ”

İstanbul Sözleşmesi tartışmaları hakkında konuşan Yeşilboğaz, “Mersin Barosu olarak ve Kadın Hakları Merkezi olarak biz yaşanılan kadın cinayetleri insan hakları ihlali olarak görüyoruz. İnsan hakları ihlalinde kadın, erkek ayrımı diye bir şey olmaz. Dezavantajlı guruplardan çocuklar ve kadınlar var. Dezavantajlı gurupların toplum içerisindeki dezavantajlarının giderilebilmesi özellikle cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi noktasında hükümetimizin çok ciddi politikalar üretmesi gerekiyor. Bunlarda gerçekten çok önemli olan İstanbul Sözleşmesi bizim en çok önem verdiğimiz uluslararası bir sözleşme ve çekincesiz imza atmıştır Türkiye Hükümeti.  Bu noktada bunun sahiplenmesi ve uygulanması için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyor. Tartışılmasını dahi anlamsız ve gereksiz buluyoruz.

 

“KADIN ÖTEKİLEŞTİRİLİYOR”

Bu sözleşme özellikle 6284 sayılı ‘Ailenin korunması ve şiddetin önlenmesi’ ile ilgili yasa başta olmak üzere İstanbul Sözleşmesi’ne Türkiye’de siyasetçilerin hiçbir şekilde ağzına almaması gerekiyor olumsuz anlamda. Bunu tartışmaya dahi açmaması gerekiyor. Ama önce bunun için bir zihniyet değişikliğine ve dil değişikliğine gitmesi gerekiyor. Siyasetçilerin özellikle eril dilden vazgeçmesi gerekiyor. Televizyonlara baktığınız zaman meclisi izliyorsunuz veya başka haberleri izliyorsunuz, tamamen şiddete yönelik ve erkeklerin egemen olduğu bir sistem üzerine kurulduğunu görüyorsunuz her şeyin. Kadının orada adı yok. Kadın çıkıp konuşmaya, bir şeyler söylemeye başladığı zaman ciddiye alınmıyor, ötekileştiriliyor, her zaman küçük görülüyor. Bir defa bundan kurtulmak gerekiyor. Hükümetin bu konuda gerçekten samimi olması gerektiğini düşünüyoruz biz. Bu 2 yasayı öncelikle tüm ülkede, tüm kamu kurumlarında uygulanabilir hale getirmesi gerekiyor. Bu işlerle ilgilenen, bu işlerin uygulayıcısı tüm kamu yetkililerinin eğitilmesi gerekiyor. Bunun içinde sosyal hizmet uzmanları, pedagoglar olsun, aile danışmaları olsun, karakoldakiler olsun bu işle ilgilenen savcılıklar olsun bunların hepsinin çok ayrıntılı eğitimden geçmesi gerekiyor.

 

“ÇÖZÜM İÇİN KAMUOYU YARATILMALI”

Kamuoyu yaratmak gerekiyor ayrıca. Bu işi çözmek istiyorsanız çok ciddi bir kamuoyu yaratılması gerekiyor. Burada en çok da kamu spotları ve televizyonlardaki dizilerin belki biraz daha revize edilmesi gerekiyor. Kadın erkek eşitliğini daha ön plana çıkaracak programların yapılması gerekiyor. Bununla ilgili çok ciddi mücadele edilmesi ve bir daha da siyasi malzeme olarak dillendirilmemesi gerekiyor” sözlerine yer verdi.

İstanbul Sözleşmesi’nin en çok tartışmaya neden “Kadının beyanı esastır” maddesi hakkında açıklama yapan Yeşilboğaz, “Her cinsel saldırıyı, şiddeti, tacizi tanıkla ispat edemiyorsunuz, başka ispat edecek şey de bulamıyorsunuz. Burada kadının beyanı esas alınır ibaresi, başka somut delillerle de kanıtlanamıyorsa kadının beyanı esas alınıyor. Çünkü kadının başka ispat etme aracı yok. Mesela iş görüşmesine gitmişsiniz veya bir eve gitmişsinizdir iş yapmaya veya herhangi bir yerdesinizdir saldırıya uğramışsınızdır. Bunu ispatlayacak başka bir argümanınız yok. Bu nedenle siz herhangi bir suç isnat ediyorsanız birine, burada artık daha büyük korunması gereken bir duygu var, hak var. Hiçbir kadın ben tecavüze uğradım, taciz edildim, şiddet gördüm diye kafadan atmaz. Hiçbir kadın toplum içerisinde rencide edileceğini, toplum içinde bakış açısının kendine kötü yöneltilebileceğini, toplum baskısı ile aile baskının da üzerinde olacağını bile bile eğer böyle bir iddiada bulunuyorsa bu gerçekleşmiştir.

Çünkü Türkiye’de kolay değil bu. Aileniz kabul etmiyor, ‘Acaba sen bir şey mi yaptın? Acaba sen böyle giyindin diye mi böyle oldu? Sen böyle konuştun diye mi böyle oldu? Buraya gittin diye mi böyle oldu?’ diye suçlanmalar oluyor. İlk başta aile de zaten bir suçlanma oluyor. Sonra toplum ve çevre içerisinde baskı oluyor. Kadın bu baskıları göğüsleyip böyle bir iddiada bulunuyorsa demek ki bu gerçektir” diye açıkladı.

 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ AİLE YAPISINI MI BOZUYOR?

İstanbul Sözleşmesi’ne gelen ‘Aile yapısını bozuyor’ eleştirilerine de yanıt veren Yeşilboğaz, “Biz ne kadar 21’inci yüz yılda Batılılaşalım, çağdaşlaşalım diyorsak da geriye gidiş var. Burada muhafazakarların karşı çıkması ve siyasetçilerin buna bir oy kaybı nedeniyle sürekli gündemde kalmasının sebebi bu.  Bir kere burada kadın erkek ilişkisinde sadece evli insanlardan bahsetmiyor. Aile içi şiddeti sadece evli insanlar arasındaki sorunlardan ibaret olmadığını anlatıyor. İstanbul Sözleşmesi’nde kadın erkek ayrı da olabilir, evli olma durumları da mevcut olmayabilir. Bu yasa bunları da kapsıyor. Bu evliliği dışladığını, nikahsız yaşama teşvik ettiği şeklinde bir eleştiri ile karşılaşıyor. İnsanlar evli olmak zorunda değiller, birlikte de yaşayabilirler. Bunların korunmasını, koruma altına alınmasını zaten kabul etmiyorlar.

 

“LGBTİ+’LARIN TERCİHİNE KARIŞAMAZSINIZ”

İkincisi LGBTi’lerle ilgili durum. Bununda meşrulaşmış olması şeklinde yorumluyorlar ve bunun dinen ve siyaseten kabul edilemeyeceğini söylüyorlar. Bu da bizce kabul edilemez. İnsanların Anayasa’ya göre ne cinsiyet tercihine karışa bilirsiniz ne siyasi tercihine karışabilirsiniz ne dini tercihine karışabilirsiniz. Size bir zararı olmadığı sürece insan kendi özgürlüğünü istediği şekilde yaşayabilir. ‘Bu İstanbul Sözleşmesi ile başımız bir felaket geldi ve Türkiye’deki Türk aile yapısı bozulmasının sebebi budur’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Bu sadece kendilerini kandırmaktan, siyasetçilerin de bunu siyasi malzeme olarak elinde tutup o insanların oyunu almak için kullandıkları bir oyuncak olarak görülüyor. Ama bu siyasette kullanılamayacak kadar önemli bir argüman. Diyanet İşleri Başkanın böyle bir söylemde bulunması ne kadar yanlışsa bunun hala gündem de tutulması bu kadar yanlıştır. İnsanların siz cinsel tercihlerine karışamazsınız” dedi.

 

“PANDEMİ İLE SIKINTILAR GÜN YÜZÜNE ÇIKTI”

Covid-19’un yoğun gündemine rağmen iktidar tarafından İstanbul Sözleşmesi’nin neden bu kadar tartışmaya açıldığını yorumlayan Yeşilboğaz, “2020 pandemi yılı, tüm dünya bu süreçten nasibini aldı. Özellikle ekonomisi ve siyaseti pamuk ipliğine bağlı bizim gibi ülkelerde çok ciddi dezavantajlı sonuçlar doğurabildiğini gördük. İnsanlar çalıştığı zaman en azından bazı şeyleri kabullenebiliyor. Sistem içerisinde su akar yolunu bulur gibi kendi mecrasında yürüyordu. Ancak ekonomimiz durdu, zaten yürütemiyordunuz. İnsanların sıkıntıları gün yüzüne çıkmaya başladı ve hükümetin elinde verecek başka bir şeyi kalmadı. Bu insanlara bir şey vermeniz gerekiyor. İnsanlar para bekliyor, umut bekliyor, gelecek bekliyor. Bunların hepsinden mahrum olduğu zaman sizi tartışmaya açarlar.

 

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ HÜKÜMETİN KARŞI ATAĞIYDI”

Hükümet hemen burada karşı atağa geçti. ‘Bir şeyleri değiştirelim, neyi değiştirelim?’ diye sordu. Bu bir kontra yapmaydı bize göre. İnsanların beklentilerini bu daha önemli değil, bu daha önemli diyerek suni gündemlerle şimşekleri kendi üzerinden başka yöne çekmeye çalıştı. Ama çok daha tehlikeli argümanları kullandı. Baktığınız zaman 2020 yılı bu kadar pandeminin insanlara zarar verdiği dönemde özellikle Türk siyasetine baktığınız zaman nefret dilinden başka ötekileştirici dilden başka dil kullanılmadığını görüyorsunuz. O yüzden bunu da daha fazla gündeme getirdiler. Kendilerinin üzerindeki baskıları başka yöne çekmek ve ilerde kullanmak için yaptılar. Tabi bundan vazgeçemeyeceklerini de biliyorlar” diye açıkladı.

 

“BU CİNAYETLERİN FAİLLERİ BÜTÜN TOPLUM”

Geçtiğimiz 2020 yılında Türkiye’de 300, Mersin’de ise 13 kadının öldürülmesinin suçunun herkeste olduğunu söyleyen Yeşilboğaz, “Şiddet tüm dünyada var. Bunu kabul ediyoruz. Bunu Türkiye’de ne yaparsanız yapın bütün uygulamalarla kökten çözeceğiz demeniz mümkün değil ama bunu aza indirebiliriz. Ama bunu aza indirecek argümanları söylemleri geliştiremiyoruz. Birer birer öldürülüyor kadınlar, herkesin gözü önünde. Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi kitabındaki gibi. O kadının öldürüleceğini bütün toplum biliyor ama kimse kılını kıpırdatmıyor. Bu cinayetlerin failleri bütün toplum. Sadece siyasetçileri de suçlamak doğru değil, onlar bu olayların sadece bir subjesi. Tüm toplum bundan sorumlu” dedi.

   
   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

  SOZ SÖZ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  SON SÖZ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 


  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER


 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
sonsozmersin.com © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA